Feminist Yürüyüş adındaki grup Taksim’deki 8 Mart kalabalığının tamamının sorumluluğunu üzerine alarak “isyanımız ezana değil, polis barikatına” demiş.
İyi peki de, o kısa videoda yürüyüşe katılan kadınlar ve LGBT’liler arasında, ezan okunurken ezanı ıslıklayanlar olduğu da tereddüde mahal bırakmayacak kadar net. Onu ne yapacağız? Ezan sesiyle eş zamanlı yükseliyor ıslıklar.
Ama kalabalığın tamamının bu çirkin eyleme katılmadığı da görülüyor. Caddenin genelini hızlıca kayda geçiren videodan anlaşılan o ki kalabalık içinde ezan okunurken hareketsiz kalan, belli ki ezanın bitmesini bekleyenler de var.
Görüntünün kamuoyuna düşmesiyle birlikte verilen tepki haklı bir tepkidir. Ezan hem bu milletin, hem devletin alametifarikalarından biridir çünkü.
O yüzden halkın tepkisi gibi seçim çalışmaları dolayısıyla her gün üç şehirde birden halkla buluşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da sessiz kalmaması, muhalefet partileri gibi kulağının üstüne yatmaması ve “Ezana sahip çıkmayan, ülkeye de sahip çıkamaz” demesi normaldir. Yerindedir.
Bu edepsizliği suskunlukla geçiştirmek yahut hoşgörüyle, demokratik olgunlukla, protesto hakkıyla falan filan açıklamaya çalışmak -kimse kusura bakmasın ama o edepsizliği yapanlar kadar rezilce bir hale düşmektir.
Gösteriye katılıp da ezana saygısızlık etmeyen grup ve kişiler bu yanlışı kınamalı mutlaka. Bunu yapanlar –açtıkları pankartlarda yazdıkları o rezil ifadeleri kendilerine yakıştıran- marjinal gruplar belli ki. Bırakın marjinal -belki de kriminal- bu kesimler marjinal kalsın ve kadın hakkı savunanların söylemleri bu rezilliğin içinde boğulup kalmasın.
Hem devlet düşmanı hem İslamofobik
Öte yandan ezan ve bayrak gibi bizi etrafında toplayan ve kalplerimizin aynı ritimle atmasını sağlayan değerlerimize yönelik sistematik saldırılar bizi bir şeye itiyor gibi.
Adını doğru koyalım, saldırılar hem İslamafobi, hem devlet düşmanlığı içeriyor. 15 Temmuz işgal girişimini millete güç kuvvet veren ezan-sela ile def ettiğimizi, bizim kadar bu saldırıların arkasındaki güçler ve zavallı piyonları da biliyor.
15 Temmuz bitmedi o yüzden; sürüyor. Farklı alanlarda farklı araçlarla; ama sürüyor. Bize düşen aynı sükuneti ve feraseti göstermek ve vatan savunmasına devam etmek.
Yeni operasyon alanı siyaset
FETÖ ve PKK’yı kullanarak 15 Temmuz’u yapanların şimdi nerede çöreklendiği artık giderek daha net. Uzun zamandır yazıyor, anlatıyorum. Meşru alanda, meşru kavramlar, meşru yapılar ve imkanlar kullanılıyor artık. İstedikleri şey, tuzu kokutmak…
15 Temmuz’a CHP’de Genel Başkan düzeyinde tiyatro deniyor. YPG’nin PKK olduğu gizlenerek Türkiye’nin beka tehdidi alaya alınıyor.
Bizi bir arada tutan dini ve manevi değerler de öyle.
CHP eski milletvekili Öztürk Yılmaz’ın durduk yerde “ezan Türkçe okunsun” çıkışı ne içindi?
Şehitlere ve ezana hakaret ederek siyasi kariyer yapan Sera Kadıgil’in CHP’de Parti Meclisine seçilmesi?
Çeyrek domuzu 7 dakikada hüpletmekle övünen, Kemalizm düşmanı, Demirtaş hayranı Canan Kaftancıoğlu’nun CHP İstanbul İl Başkanı yapılması.
PKK tam da hendek kazıp asker-polis şehit ederken özerklik ilan eden HDP’ye destek veren CHP’lilerin ya milletvekili ya belediye başkan adaylığı ile ödüllendirilmesi…
Edremit’te Cuma vakti okunan sela nedeniyle müezzine küfreden, biri “Kürdistan için oy vereceğim” deyince rahatlayıp “yaşasın bize verecek demek ki” diye sevinenler CHP’li siyasetçiler değil mi?
İstanbullu HDP Eş Başkanı Sezai Temelli “Kürdistan ve Batı” diye Türkiye’yi ikiye bölerken CHP, İP ve SP’nin seçim ittifakı yapması ve bu saldırılara tek cümle etmemesi. PKK’nın CHP’ye açıkça oy istemesine ses çıkarılmaması gibi.
CHP-HDP birleşmesine “dindar” iddialı SP ile “ülkücü” iddialı İP’in perde kılınması. Elbette anlamsız değil.