Liseye başlayacak çocuğunuz varsa yani yaklaşık 1 milyon 250 bin öğrencinin velisinden biriyseniz, yeni yerleştirme sistemi sizi ilgilendiriyor demektir. Bu yılki sistemi değerlendirmeden önce buraya kadar nasıl geldiğimizi hatırlayalım.
Birinci kırılma, 2010
Türkiye’de liseye yerleştirme eskiden beri, bir sorun alanı. Sebebi, iyi bir lisenin iyi bir üniversitenin anahtarı olması. Belli liseler, üniversite giriş sınavında (YGS/LYS) çok başarılı bir performans ortaya koyuyorlar. Aslında “seçkin” liselerin iyi olmasının sebebi, bizatihi eğitimin çok kaliteli olmasından kaynaklanmıyor. Daha ziyade, seçerek yani merkezi sınavla öğrenci alınmasından kaynaklanıyor. Başarılı öğrenciler doğal olarak üniversite giriş sınavında da başarılı oluyorlar.
Türkiye’de sınavla öğrenci alan lise sayısı 1990’lı ve 2000’li yıllar boyunca sürekli artırıldı. Her bürokrat, milletvekili adayı ve milletvekilinin hayalini, kendi bölgesine Fen ve Anadolu Lisesi açtırmak süsledi. 1990’ların başında öğrencilerin sadece yaklaşık %2’si fen ve Anadolu gibi sınavla öğrenci alan liselerde okurken, bu sayı sürekli artırıldı ve 2000’li yılların sonunda bu oran %20’lere vardı. Yani, 2009-2010’lara gelindiğinde öğrencilerin beşte biri, sınavla seçiliyordu.
2010 yılında Eski Milli Eğitim Bakanı Nimet Baş (Çubukçu) döneminde, (sınavsız öğrenci kabul eden) genel liselerin (sınavla öğrenci alan) Anadolu Lisesine dönüştürülmesi kararı verildi. Bu kararın sonucu olarak, 2010-2013 yılları arasında sınavla öğrenci alan lise sayısı hızla arttı. 2013 yılında liseye başlayan öğrencilerin yarısından çoğu sınavla öğrenci alan liselere yerleştirildi. Ancak kararın gerekçesi olarak sunulan liselere sınavsız öğrenci yerleştirme amacı gerçekleştirilmedi.
Liselere geçişteki sınavın liseye yerleştirme sistemi üzerindeki baskısı azaltılmaya çalışılırken, sınavın sistem üzerindeki etkisi ve önemi daha da artırıldı. Öğrencilerin yaklaşık yarısı puanlarına göre tek tek sıralandı ve böylece okullar arasındaki hiyerarşi de artmış oldu.
İkinci kırılma, 2014
2013 Eylül ayında Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı tarafından yeni liseye geçiş sistemi (TEOG) tanıtıldı. Tek bir SBS yerine çok sayıda sınav merkezi olarak yapıldı. SBS’nin öğrenciler üzerindeki baskısı azaldı.
Bu arada, MEB, 2014 Mayıs ayı içerisinde, daha önce 2010’da genel liselerin Anadolu statüsüne kavuşturulması kararı gibi, mesleki ve teknik liseler ile İmam Hatip liselerinin tamamının Anadolu statüsüne kavuşturulmasına karar verdi. Karar, “üvey evlat muamelesi” gören mesleki ve teknik liselerin de diğer akademik liselerle eşit statüye kavuşması anlamında bir ölçüde zorunlu bir adımdı.
Kararın en önemli dezavantajı, fiilen bütün okulları sınavla öğrenci alan okul statüsüne dönüştürmesi. Yani, Türkiye’deki bütün liselere, öğrencilerin TEOG merkezi sınavlar ve okul notlarından elde ettikleri yerleştirme puanlarına göre yerleştirme yapılacak. Tercihler de dikkate alınacak. Ancak aynı okulu tercih eden iki öğrenci arasında belirleyici olan yerleştirme puanının üstünlüğü olacak.
Ya şimdi?
Bu yıl liseye kayıt yapacak çocuğunuz, çok başarılıysa, zaten sorun yok, istediği tercihe yerleşecek. Değilse, yerleştirme puanına göre tercih sırası dikkate alınarak yerleşecek. Tercih ettiği liselerden birine yerleşemezse, seçtiği okul türüne göre MEB tarafından yerleştirilecek. Bu yeni sistemin tam olarak nasıl çalışacağını henüz bilmiyoruz. Ancak, çocuğunuzu mahallenizdeki liseye kayıt yaptırmakta zorlanabilirsiniz.
Şimdi başa dönelim. Sınavsız bir geçiş arayışıyla başlayan bir süreç, şu an için bütün okulları sınavla öğrenci alan bir sistem doğurdu. Yani, bütün okulların bir taban puanı oluşacak, okullar arasındaki farklar artacak ve liseler en başarılıdan en başarısıza doğru sıralanacak. İyi liselere girme yarışı devam edecek.
O halde, şimdi filmi başa sarmanın ve bu kadar karmaşık bir sisteme gerçekten ihtiyaç olup olmadığını tartışmanın zamanı. Çünkü bu sistemin ileride de değişeceğine ilişkin resmi bir açıklama söz konusu değil.