Dünya siyaset ve demokrasi tarihi bir yönüyle de darbeler tarihi gibidir. İktidar mücadelesinin gayrımeşru bir aracı olarak görülen darbeler, iç veya dış dinamikler üzerinden çoğu kere kanlı sonuçlar doğuracak şekilde gerçekleşmiştir. Meşru yönetimleri meşru olmayan yöntemlerle alaşağı etmeye çalışanlar ne tür meşrulaştırma bahanelerine sığınırlarsa sığınsınlar zaman içinde vicdanlarda mahkûm edilmişlerdir. Halk ile yöneticileri arasına giren ve son tahlilde halkın iradesine kasteden darbeler karanlık dönemler olarak algılanmıştır.
Bir araştırmaya göre 1950’den bu yana 236 ülkede darbe gerçekleşmiş. Özellikle soğuk savaş zamanındaki darbeler ideolojik farklılıklardan kaynaklanıyordu. Süper güçler kendilerinden ideolojik olarak uzaklaştığını düşündükleri yönetimleri kendi kontrollerine almak için fiili müdahalelere destek veriyorlardı. Sömürü, vesayet kurma, kontrol etme gibi güdülerle birçok ülkede darbeler yaptırıldı, işbirlikçi rejimler kuruldu. Bağımsızlığa ulaştığını düşünen ülkeler bağımsız ve milli pozisyon almaya çalıştıkça küresel siyaset mühendislerinin gazabına uğradı.
CIA’in örtülü operasyonlar gerçekleştiren birimlerinin özellikle Güney Amerika ülkelerinde giriştiği darbeler resmi kayıtlara bile geçmiş durumda.
1953’deki İran darbesi, Musaddık yönetimini devirmiş, Şah rejimine yol vermişti.
1960 darbesi de Türkiye’de uzun yıllar sürecek bir vesayet düzeninin kurulmasına sebep olmuştu.
Dünyanın ulaştığı demokratik standartlara ve gelişmişlik düzeyine bakınca insanın artık ne darbesi diyesi geliyor. İletişimin bu kadar geliştiği bir ortamda ülkelere kapalı toplum muamelesi yapmak beyhude bir çaba… Ama hala birileri darbelerden medet ummaya devam ediyor.
Mısır’da gerçekleşen darbe küresel güç odaklarının daha agresif bir şekilde dizayna giriştiğini gösterdi. Ortadoğu’da son dönemde yaşananlar bu agresif müdahaleyi ve şartları değiştirme arayışını gözler önüne seriyor.
2010’dan bu yana 10 ülkede darbe girişimi olmuş; Mısır, Tayland, Burkina Faso, Mali, Maldivler, Ukrayna, Gine-Birsau, Nijer’de ise darbe gerçekleşmiş. Başarılı olmuş yerine gerçekleşmiş diyorum, çünkü hiçbir darbe başarılı olmaz. Her darbe girişimi ülkeye darbe vurur ve belli bir süre sonra çekilip/silinip gitmek durumunda kalır. Darbeyi meşrulaştırmak için öne sürülen bahaneler ise halkın ma’şeri vicdanında çöpe atılır.
Son dönemde darbelere zemin hazırlayan bahane ‘yolsuzluk’ tur. Türkiye’de gerçekleşen 17 Aralık yargı darbesi bu kılıfa bürünmüştü. Benzer şekilde Makedonya’da da ses tapeleri üzerinden iktidar devrildi. 2014’te Ukrayna’da Yanukoviç’in Rusya yanlısı politikalar izlemesi, yolsuzluk ve AB ortaklık anlaşmasına direnmesi gibi sebeplerle sokak gösterileri başlatıldı ve iktidar devrildi.
2002’de Venezuela’da Chavez’i deviren askeri darbe iki gün bile yaşayamadı, halk kitlesi darbecileri tasfiye etti.
Türkiye’de sokak gösterileri ve yolsuzluk kılıfıyla yapılan yargı darbesi tutmayınca cuntacı kalkışma tezgahlandı. Elebaşısı ABD’de olan darbeciler halkın muhteşem direnişi karşısında akamete uğradılar.
Gelinen noktada şunu söyleyebiliriz:Türkiye gibi demokrasisi ve hukuk sistemi güçlü olan ülkelerde darbeye kalkışmak gerici ve çağdışı bir harekettir ve bundan sonra da kesinlikle neticeye ulaşamayacaktır. Demokrasinin çok gelişmediği iddia edilen Güney Amerika ülkelerinde veya Ortadoğu’da darbeden medet ummak yine sonuç vermeyecektir, çünkü bu ülkelerin halkları da iradelerine müdahale edilmesine artık sessiz kalmamaktadır. Silahın gücü muvakkat bir üstünlük sağlasa da halkın gücü karşısında ayakta duramıyor. Bu yüzden iktidarları kontrol etmeye çalışmak yerine halkların iradesine saygı duymak gerekiyor.
Başbakanımız Yıldırım dünkü konuşmasında 15 Temmuz’un arkasındaki karanlık güçlerin yeni ‘film’ler peşinde olduğunu; “ekonomiyle, baskılarla, kriz ve kaos senaryolarıyla milleti dize getireceklerini zannettiklerini” söyleyerek, noktayı koydu: ‘Boşa heveslenmeyin’.