Bin yıldır bu topraklarda yaşayan ve İslam'ın sancaktarlığını yapan irade Batılılar tarafından hasım olarak telakki edilmiştir.
Batı hasım olarak gördüğü iradeden kurtulmak için Şark Meselesi projesini hep gündemde tutmuştur.
Şark Meselesi, Müslüman halkın geldiği yere geri gönderilmesidir.
Gönderemediler!
Gönderemedikleri iradeyi kendilerine benzetmek suretiyle etkisiz hale getirme yöntemine başvurdular ve kısmen de başarılı oldular.
Kendi kültüründen utanan, kendi halkından kopuk, Batı hayranı kompleksli bir aydın(!) zümresi oluştu.
Ziya Paşa'nın Terkib-i Bendi'nde söylediği gibi,
İslam imiş devlete pâbendi(ayakbağı) terakki(yükselmek)
Evvel yoğ idi işbu rivayet yeni çıktı!
Devletin yükselmesine ayak bağı olan İslamiyet imiş, önceden yoktu, bu söylenti yeni çıktı.
Maalesef bu zümre koca imparatorluğun kısa sürede dağılmasına sebep olmuş, yeni rejim de bu zümrenin mantığıyla hareket etmiş, kendi kültürüne dayalı bir gelişme, yükselme, büyüme kalkınma yerine Batı kültürüne teslim olmayı kurtuluş çaresi olarak görmüş ve dayatmıştır.
Kendi halkını küçümseyen ve kendisini halkı adam edecek kadro olarak gören bu zihniyetin temsilcileri siyasette, kültür sanatta, akademide ve sivil toplum örgütlerinde yeterince yer bulmuş ve sesleri fazlaca çıkmaktadır.
Kuruluşlarının 100. yılını kutlayan CHP bu zihniyetin siyasi temsilcisidir. Zaten bir ideolojiyi millete dayatmak için kurulmuş olan bu parti ve aynı zihniyetin uzantıları milli iradenin hâkimiyetinden rahatsızdırlar.
Halkın seçtiği cumhurbaşkanını meşru görmezler!
Cumhurbaşkanının yönetimindeki devlet kurumlarını meşru görmezler! Her fırsatta ya baskın yaparak ya hakaret ederek itibar suikastı yapmak suretiyle sinelerindeki tahammülsüzlüğü faş ederler.
Tek parti dönemi, 60 ve 82 darbeleri, 28 Şubat post modern darbe, 27 Nisan muhtırası, 15 Temmuz darbe girişimi, Gezi kalkışması, cumhuriyet mitingleri, parti kapatma hamleleri ve daha niceleri, bunların hepsi halkına tepeden bakan zihniyetin milli iradeye karşı takındığı acık ve net tavırlardır!
En acı vereni ise Cumhuriyet döneminin en nazik ve en kibar ilk başbakanına reva görülen insanlık dışı muamele ve idam edilmesidir.
Ağustosun son haftası bölgeye yaptığım ziyaret bağlamında Aydın'a uğradım. Değerli dostum A. Rıza Acar Bey, "Aydın'a gelip de Adnan Menderes müzesini görmeden gitmek olmaz!" diyerek bizi müzeye götürdü.
Müzeyi gezerken yukardaki düşünceler tedai etti zihnimde.
Adnan Menderes'in darbeden sonra adada maruz kaldığı muameleyi yıllar önce okuduğumda çok hüzünlenmiştim.
Müzeyi gezerken hep o insanlık dışı muameleler tedai etti zihnimde.
Menderes'in hayatını bilinmeyen yönleriyle görsel odaklı bir tarzda sunmayı amaçlayan müze büyük oranda başarılı olmuş.
Aslında tek başına Adnan Menderes müzesi kurmak hele de CHP'nin baskın olduğu Aydın'da kurmak cesaret ve kararlılık ister. Bu cesaret ve kararlılığı gösteren Başkan Erdoğan'ı, Süleyman Soylu'yu ve projenin gerçekleşmesindeki emeği geçen herkesi tebrik etmek gerekir.
Tek partinin özellikle kültürel alanda yaptığı baskılardan bıkmış olan halk DP'yi ve Adnan Menderes'i bağrına basmış, üç seçim peş peşe iktidara taşımıştır. Maalesef halkından kopuk zihniyet daha fazla dayanamamış ve bir aşağılık darbeyle milli iradeyi hapislere tıkmıştır.
O zihniyetin temsilcileri darbeyi desteklemişlerdir!
Menderes ve arkadaşlarının idamına engel olmak yerine destek vermişlerdir.
Menderes idam edilmesine rağmen milletin gönlünde taht kurmuş bir kahraman olmuştur!
Ona kast edenler ise milletin nezdinde asıl kendileri mahkûm olmuşlardır.
Fakat kabul edelim ki halktan kopuk bu zümre iddialarından da vazgeçmemiştir.
Menderes'in en büyük kabahatinin ezanın asli diliyle okutulmasına izin verdiğini söyleyerek marazi düşüncelerini hâlâ korumaktadırlar!
Uzun söze hacet yok müze hepsini görsel olarak gezenlere yaşatıyor.
Adnan Menderes Müzesi'ni Aydın'a uğrayan herkesin görmesini tavsiye ederim.
Not:
Aydın ziyaretimiz sırasında, müzeyi görmemize vesile olan A. Rıza Acar Bey'e ve bize ev sahipliği yapan Semiha Öğüş Hanımefendi'ye, Muğla ziyaretimizde bize yardımcı olan M. Nil Hıdır Bey'e ve misafirperverliğini esirgemeyen O. Seyfi Terzibaşıoğlu Bey'e hassaten teşekkür ediyorum.