Yargı ve vesayet kavramları ülkemizde senelerdir maalesef beraber kullanılan kavramlar ve bu çirkin beraberlikte temel sorumlu yargı.
Geçerken, yargının ülkemizin yegane vesayet kurumu olmadığını, Milli Güvenlik Kurulu, MEB Talim ve Terbiye Kurulu’nu ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nı da asla hafife almayalım, unutmayalım.
Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) son kararları nedeniyle yargı-vesayet ilişkisi tekrar gündemde ama mesele bence o kadar basit değil, sorun analizlerde bir sabite kullanmamanın neticesi.
Ben, vesayet kavramını hep yerel değerlerin hukuka damgası olarak değerlendirdim, yargıyı hep evrensel hukuku yani en güvenilir sabiteyi dikkate almamakla suçladım, AK Parti 2004’de Anayasanın 90. maddesinde o muhteşem değişikliği yaptığı zaman ayakta alkışladım.
Yargının temel sorunu ülkemizde hep evrensel ilkeleri görmezden gelmek olmuştur.
Anayasanın 90. maddesinin son paragrafında yapılan 2004 değişikliğini kararlarına yansıtan yargı kararları ile hukuk sistemimize bir sabite, bir ölçü, bir çıta girmiş olmaktadır.
Anayasa 90’ın yani evrensel ilkelerin hukuk sistemimize egemen olmaya başlamasından da en çok memnuniyet duyması gereken kişi Başbakanımız Sayın Erdoğan’dır.
Bugün Anayasa Mahkemesi, yarın Yargıtay ve Danıştay, daha öbür gün de bidayet mahkemeleri yerel, milli ilkeler yerine evrensel hukuk ilkelerini kararlarına tümüyle yansıtmaya başladıklarında ülkemizin yargı-hukuk kalitesi çıtası çok daha yukarılara tırmanacaktır.
Bu hukuk çıtası yükselmesi, içeride bazı itiş-kakışta ne işe yarar bilemem ama küresel sermayenin ülkemize girişinin yeniden artışa geçmesinde büyük, çok büyük, belirleyici rol oynar.
Cari açığı çeşitli hokkabazlıklarla azaltmaya çalışacağımıza, büyümede gaza basmaya çalışalım, artacak büyümenin kaçınılmaz olarak üreteceği yüksek cari açığı da çıtası evrensel düzeye yükselecek hukuk ve yargı kararları sayesinde ülkemize girişi artacak doğrudan yabancı sermaye yatırımları ile finanse edelim.
Türkiye’nin ihtiyacı olan temel denklem budur.
AK Parti’nin de, Sayın Erdoğan’ın da siyaseten en çok isteyecekleri şey, bu da çok doğaldır, yüksek büyüme oranlarıdır.
En çok ihtiyaçları olan şey de evrensel hukuk çıtası ile ekonomik büyüme arasındaki çok net pozitif yönlü ilişkinin anlaşılmasıdır.
1954-2004 arasında yani elli senede ülkemize giren net doğrudan yabancı sermaye yatırımının 18 milyar dolar ama sadece 2006 senesinde yani bir senede 22 milyar dolar olduğunu unutmayalım, bu inanılmaz sıçramanın tek nedeni de ülkemizin hukuk çıtasının 2004 sonrası evrensel hukuk çıtası yönünde değişimidir.
Küresel kriz ile birlikte her yerde doğrudan yabancı sermaye yatırımları düşmüş ama sonra, 2010 sonrası, tekrar eski seviyelerine hatta ötesine geçmiştir ama biz hala 2006, 2007 senelerinin düzeyinin altındayız.
Evrensel hukuk ilkeleri ile mutlak uyumlu ülkeler 21. Yüzyılda çok daha hızlı büyüyeceklerdir ve her siyasi iktidarın en çok ihtiyaç duyduğu şey de yüksek büyüme oranlarıdır.
AK Parti’nin, Sayın Erdoğan’ın cevaplaması gereken soru şudur: Evrensel hukuka dayalı kalıcı ve yüksek büyüme mi, yoksa içeride birileriyle, hukuk pahasına, kavga mı siyaseten daha verimlidir?
Ben, bir vatandaş, bir iktisatçı olarak, daima yüksek büyümenin peşinde koşarım, her vadede siyaseten en kalıcı ve en pozitif sonuçları yüksek büyüme üretir.
Türkiye bu günlerde yüzde dörtlük bir büyüme patikasına oturmuş gözüküyor.
Bu oran hem Türkiye’yi, hem AK Parti’yi hem de Sayın Erdoğan’ı kesmez, bunu unutmayalım, daha yüksek büyümeye herkesin ihtiyacı var, nasıl gerçekleştirileceği de sır değil.