Gelin bugün çekişme konularının dışına çıkıp sevineceğimiz işlerden söz edelim. Hayatın iyi yönleri de var. Hep moral zedeleyici konular yerine biraz bizi uçarı hale getirecek hususlara bakalım.
Fırsat buldukça kültürel konulara kaydırırım zihnimi. Bu hem beni tazeler, hem de ufkumu genişletir. Şiir okuyarak uçan halıya binmiş gibi olurum. Klasik musikimize sığınır, kendimi gül bahçelerine atar, bülbülü ararım. "Kırdı geçirdi beni sadme-i dehr-i denî" diyen o güzel şarkının nağmeleri bütün varlığımı bürüyünce kendimi bu berbat dünyanın sadmelerinden kurtulmuş hissederim.
Aldığı her kitabı hemen okuyabilenlerden değilim. Benzer bir durum kutularda seyredilmeyi bekleyen bazı belgesel ve filmler için de söz konusu.
İşte geçtiğimiz hafta kaç zamandır seyretmek için fırsat kolladığım bir belgeseli koydum bilgisayara. “Kent ve Seyyah: Evliya Çelebi’nin Gözüyle İzmir ve Çevresi”.
Kâtip Çelebi ve Evliya Çelebi. Bu iki Çelebi söz konusu olunca duygusal tarafım öne çıkar benim. Kâtip Çelebi, 1609, Evliya Çelebi 1611 doğumlu. Bu iki Osmanlı Çelebisinin ortak diyebileceğim yönleri de var. Evliya Çelebi gezdiği yerleri anlatır bize. Kâtip Çelebi ise ordu ile çıktığı seferlerde gittiği yerlerden kitaplar toplar. İslam dünyasının en değerli eserlerini içeren 15 bin kitabı ve 10 bin müellifi tanıtır bize. Allah Kâtip Çelebi'ye 48, Evliya Çelebi'ye 71 yıl ömür verir. İkisinin de yaptığı işin ömürlerine nasıl sığdığını anlamak zor. Aslında o dönem Osmanlı medeniyetinin en parlak devrine tekabül eder. Buhûrizâde Mustafa Itrî ve Hafız Post gibi bestekârlar o dönemin yıldızlarındandır. Nefi, Nabi, Naili ve Şeyhülislam Yahya gibi büyük söz ustaları, bizim Çelebilerin dönem arkadaşları sayılır. Hattat Hafız Osman Efendi de, Osmanlı devri hat sanatının efsane isimlerinden biridir ve muhtemelen Çelebilerle arkadaşlık etmiştir. Medeniyet bir bütündür ve her alanı kapsadığı açıktır. O dönemin mimarlarını, tezhip, minyatür ve benzeri sanatlardaki ustalarını da saymaya kalkarsam bu sütunda bana ayrılan yeri aşmış olurum.
Seyyah-ı Âlem Evliya Çelebi, Şehr-i İzmir diye anlatıyor bizim diyarı. İzmir’in hemen her yerini dolaşmış ve gördüklerini ve duyduklarını nefis bir üslupla aktarmış.
Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü bünyesinde yürütülen bir araştırma projesi haline dönüştürülmüş Kent ve Seyyah. Prof. Metin Ekici ve Prof. Turan Gökçe yönetiminde yürüyen araştırmada Evliya Çelebi meraklısı fedakâr bir ekip çalışmış.
Bu çalışmalar üç ciltlik bir kitap ve bir belgesel ile taçlanmış.
Birinci ciltte Evliya Çelebi’nin anlattığı İzmir ve çevresi hem orijinal haliyle hem de Evliya Çelebi’nin üslubunu fazla zedelemeden günümüz Türkçesiyle verilmiş. Cildin sonunda Seyahatnâme’nin İzmir bölümü eski yazıyla mevcut.
İkinci cilt Çelebi’nin gezip gördüğü yerlerin fotoğraflarıyla bezenmiş. Evliya her gittiği yerde özellikle kale ve camilerden söz etmiş. Kitabeleri okumuş ve Seyahatnâme’ye almış bunları. Hem Evliya’nın sözünü ettiği eserleri, hem de gezdiği beldelerin bugünkü halini fotoğraflayan cildin sonuna Evliya Çelebi’nin İzmir ve çevresindeki güzergâhının detaylı haritaları da eklenmiş.
Projenin yöneticileri, “Çalışmanın üçüncü cildinde; bu projede yer alan araştırmacıların kendi bilimsel alanlarının gerektirdiği yaklaşımla yazdıkları makaleler yer almaktadır. Bu kısımda; Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nin kaynakları, Seyahatnâme’deki yer adları, mimari eserler, sözlü kültür ürünleri, tarihi olaylar, Seyahatnâme’nin yazıldığı dönemdeki idari ve toplumsal yapıyla ilgili incelemelere yer verilmiştir” diyerek önemli bir noktanın altını çiziyorlar.
Çalışma yukarda söylediğim belgesel ile tamamlanmış. Dr. Murat Ünal yönetimindeki ekip belgeseli şöyle takdim ediyorlar bize: “2011 yılında Evliya Çelebi meraklısı bir ekip, EÜ Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü çatısı altında toplanıp Evliya Çelebi’nin peşine düşer. Çelebinin geçtiği yollardan geçer ve Çelebinin anlattığı hikâyeleri mekânlarında yerinde görür.” 1.5 yıl süren çalışmada Evliya Çelebi’nin geçtiği yolları ve bize anlattığı eserleri bugünkü halleriyle temaşadan ben büyük bir zevk aldım.
“Acaba bu belgesele internet üzerinden ulaşabilir miyim, Enstitü’nün internet sayfasında var mı?” diye arandım. Yok. Prof. Turan Gökçe’ye sordum. O da yok dedi. “Kendi internet sayfama koysam ve okuyuculara bir link versem mahzuru var mı?” diyerek izin istedim Turan Hoca’dan. İşte bu güzel belgeselin adresi: http://www.mehmettekelioglu.com/2015/01/kent-ve-seyyah/
Daha önceki bir arzumu yenilemek gerekiyor: Kâtip Çelebi Üniversitesine bir Evliya Çelebi Enstitüsü yakışmaz mı?
Çalışmaya destek olan bütün kişi ve kurumlar ile Rektör Prof. Candeğer Yılmaz'ı ve emek verenleri tebrik edelim ve bu yazıyı Evliya Çelebi’nin bir İzmir latifesi ile bitirelim: “Bu şehrin suyu ve havasının güzelliğinden midir, nedir, öyle taze dilberleri var ki kâküllerini dağıttıkça gören âşıkların da akılları dilber kâkülü gibi perişan olur.”