- Yüzde 51.4 Evet. Yüzde 50 artı 1'lik sonucun yeterli olduğu bir oylamada bu sonuç, tartışmasız maksadı hasıl ediyor.
- Tabii ki coşkulu bir sonuç değil. Adil Gür'ün yüzde 60.8'in beklendiğini söylediği, yüzde 55'in üzerinde bir rakamı herkesin telaffuz ettiği bir ortamda yüzde 51.4, Evet cenahında duran herkese “Neden böyle oldu” sorusunu sorduracak.
- Bu rakam, sistemin bundan sonraki safhasında muhtemel sonuçlar konusunda da kaygıyı öne çıkaracak.
- Hayır oyları yüzde 48.6 oldu. Bu da beklenenin üzerinde bir rakam. Ya da şöyle söyleyelim “Bileşenler”in bugüne kadar aldıklarının üzerinde bir oy.
- Oyların böyle dağılışı, biraz da sürdürülen kampanyanın boyutları dikkate alındığında şaşırtıcı bulunuyor. “Hayır”ın Kılıçdaroğlu'nun naif söylemi dışında net bir sahibinin bulunmadığı bir sürecin sonucu bu çünkü.
- Sonuç, Ak Parti - MHP - BBP'nin toplam oylarından yüzde 10 daha düşük. “Fire kimden?” sorusu kaçınılmaz olarak sorulacak. Firenin MHP kısmının daha ağırlıklı olduğu tahmin edilebilir ama Ak Parti de fire konusunda kendinden emin değil. Bu durum her iki partiye “Kendine bakma” sorumluluğu getirecek.
- Bu noktada MHP'nin çok daha belirgin bir sıkıntı içine gireceği açık. Bahçeli yönetimine yönelik itiraz vardı, itirazın öncüleri tasfiye edildi ama “Taban”daki itiraz referandumda kendini gösterdi. Önümüzdeki dönemde MHP dünyası farklı oluşumlarını konuşmak durumunda olabiliriz.
- Ak Parti, 2019'da çok daha büyük bir sınav yaşayacak. Hem Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda hem Parti'nin Millet Meclisi ayağı konusunda. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yüzde 51.4 rakamından başlayan bir destekle gidilirse, bu çok ciddi bir risk anlamına gelir. Yürekler tedirgin çarpar. Bu tabanı yükseltmek kaçınılmaz. Onun için de, şu andaki oy dağılımına bakarak Türkiye sosyolojisini doğru okumak gerekiyor.
- Referandum sonuçları ile hangi seçim arasında ilişki kurulabilir, diye bakıldığında sonuçlar 7 Haziran'a daha çok benziyor. 7 Haziran sonrası herkes Ak Parti'yi özeleştiriye çağırmıştı. 1 Kasım'a gelirken, parti kadroları geniş bir “problemi okuma” çalışması yapmıştı. Bugün okumaya yeniden başlamak lazım.
- Referandumun Ak Parti açısından travmatik boyutu, İstanbul'un, Ankara'nın kaybıdır. Buna Antalya'yı ilave etmek lazım. Adana da o arada zikredilebilir. İstanbul'da bazı ilçelerin kaybı da travmadır. Bu şehirler İzmir'leşti mi, henüz değil ama “Büyükşehirler kategorisi” diye bir başlık açılırsa, “Problemi okuma” sadedinde epeyce önemli not çıkabilir.
- Travma tanımlamasını anlamak için, bu şehirlerde yerel iktidarlar kazanıldığında yaşanan sevinci hatırlamak lazım. Bu sonuçlar, yerel yönetim seçimleri için de bir işaretse travmadan başka tanım mümkün olur mu?
- Ak Parti'nin bir “Genç oy” problemi bulunduğu biliniyordu. O problem henüz duruyor. O problem çözülmediği takdirde gelecek daha riskli olacaktır. Bu açık.
- Yüzde 51.4'e epeyce yukarılardan gelindi. Türkiye çapında açılan sandık oranında her bir puanlık düşüşte oy oranı da gerilediği için, “Oylar yüzde 50'nin altına düşer mi?” kaygısının yaşandığı söylenebilir. Böyle bir psikolojik gerilim ortamında “Kurtarıcı” rakamların Doğu - Güneydoğu'dan geldiğinin altının çizilmesi lazım. Türkiye haritasında Doğu – Güneydoğu illeri büyük çoğunlukla gene “Hayır” rengindeydi, bu rengin HDP rengi olduğu da biliniyor. Ama oyların rakamsal dağılımına bakıldığında kimi yerlerde yüzde 20'lere varan bir oyun “Evet” cenahına kaydığı görüldü. Bu oy kayışının içinde MHP'nin yer aldığı bir bloka yönelmesi de anlamlı. Yani “Rağmen” bir yöneliş bu. Nasıl oldu? Bir, PKK'nın baskısı giderildi. İki HDP'nin duruşu yanlış bulundu. Üç, Devlet alan hakimiyeti kazandı. Dört, “Etnik tercih”ten ziyade “Kürt dindarlığı” belirleyici oldu. Erdoğan'ın bölgenin kanaat önderleri -ki önemli ölçüde dini niteliklidir- ile iletişimi devreye girdi.
- Pazar günü bir gazete “El-küfrü milletün vahide, El-Müslimûn ümmetün vahide” manşeti ile çıktı.Bu dilin siyasi zemine taşınması da herhalde konuşulacak en önemli başlıklardan birisidir.