Hangi sözcükle mukabelede bulunacağımı bilemedim... Aklıma gelen ilk sözcük, “tiksinç...”
Kemal Kılıçdaroğlu’nun, töre ilişkilerinin egemen olduğu topluluklarda “cinayet sebebi” sayılacak sözlerini başka nasıl adlandırmalı, bilemiyorum?
Evet, tiksinç... Ve tiksiniyoruz.
Bu adam, köklü bir partinin genel başkanı... Eğitimli bir kişi... Devlet bürokrasinde uzun yıllar görev yapmış, umur görmüş, deneyimli, kendi çapında “donanımlı” bir kişi. Üstelik neyin “politik çıkış”, neyin hakaret sayılacağını değerlendirebilecek bir kişi.
Ne söylediğini hatırlatacak değilim... Bunu bile ahlaksızlık addederim...
Erkekler dünyasında bir “centilmenlik çizgisi” vardır:
Her şeyi konuşamazsınız.
Her şeyi, her yerde söyleyemezsiniz.
Şiddetle mukabelede bulunsanız bile, muhatabınızın şeref ve haysiyetiyle oynayamazsınız; karısına, kızına, harim-i ismetine söz söyleyemezsiniz, “cinsel” çağrışımı olabilecek imalarda bulunamazsınız, belden aşağı vuramazsınız...
Sizi kayıtlayan o centilmenlik çizgisidir...
Doğru ya da yanlış, neredeyse kurallaşmıştır bu... “Norm” haline gelmiştir.
Hangi meşrepten, hangi dinden, hangi anlayıştan, hangi politik görüşten olursa olsun, insanlar, ilan edilmemiş bu kurala uyarlar. Mahrem alanı ilgilendiren konulara girmezler. Başkasının namusuna söz söylemezler ya da söyletmezler.
Bu kuralı ihlal edenlere, yani namus ve mahremiyet gözetmeyenlere de iyi gözle bakmazlar. Dışlarlar... “Gevşek ağızlı adam” derler, “cibilliyetsiz adam” derler, “sözünü bilmez adam” derler ve bütün olumsuz sıfatları yüklerler.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir “hanımefendi”ye, bir anneye, bir eşe yönelik çirkin yakıştırmasının “erkekler dünyası”nda nasıl karşılık bulacağını düşünün...
Benim gibi, “tiksinç” deyip geçmezler herhalde...
Başka sıfatlar bulunurlar...
Bunlar da, çoğunlukla, kişiye şeref kazandırmayacak sıfatlardır.
Daha kötüsü ne, biliyor musunuz?
Kemal Kılıçdaroğlu, yanında “tiksinç” sözcüğünün bile hafif kalacağı “eylemi”nin arkasında olduğunu, asla pişmanlık duymadığını söylüyor...
Bir de “yancı” bulmuş kendisine... Daha da tiksinç eylemlerin sahibi, dedikoducu milletvekili Mehmet Bekaroğlu...
Şerefli bir iş yapmış gibi, “Ne var ki bunda?” gibilerden laflar ediyorlar.
Ne varmış bunda...
Bu sözü, Ak Parti’li bir bakandan öğrenmişler. Neden bu kadar tepki gösteriliyormuş ki... “Önüne yatmak” ifadesi bir deyimmiş... Bu işin erkeği kadını olmazmış... (“Özrü kabahatinden büyük” diye bir söz var. Herhalde bu gibi durumlar için üretilmiş bir söz bu.)
Kalıbının adamı olmayan ve üstelik “erkek” diye cisimlerini gezdiren bu iki beyefendiye şunları söylemek isterim:
Örnek aldığını söylediğiniz Ak Parti’li bakan, kişiye şeref kazandırmayacak bu sözü, mikrofonların başına geçip, uluorta, kamuoyu önünde mi söylemiş?
Bu söze, kapıları bacaları dinlemeyi itiyat edinmiş çakalların montajlayıp elinize tutuşturduğu tapelerden sonra muttali oldunuz ve bir de utanmadan üzerine siyaset bina ettiniz.
Madem, iddia edildiği gibi ortada cinsel bir ima bulunmuyor... Bu sözün annenize, karınıza ya da kızınıza söylenmesini ister misiniz? Bunu da aynı hoşgörüyle karşılar mısınız?
Efendim?
İstemezsiniz elbette.
Bir de “insanım, erkeğim, kocayım, babayım, delikanlıyım” diye ortalıkta dolaşıyorsunuz.
Hakikaten tiksiniyoruz!
HAMİŞ
Nerede ne konuştuğunu bilmeyen, neredeyse küfürsüz cümle kuramayan Kemal Kılıçdaroğlu, bu satırların yazarı hakkında iki adet “hakaret” davası açtı... “Türkiye’nin düşmanlarıyla iş tutuyorsun” ifadesini hakaret sayan bu beyefendi, bir hanımefendiye söylenmemesi gereken o çok ayıp ve çirkin söz için, “Bunun neresinde hakaret var?” diyor. Sadece tiksinç değil, komiksiniz de...