"Seferberlik”... Bize yabancı değil.
Birinci Cihan Harbi’nin, Çanakkale’nin, İstiklal Mücadelesi’nin içinden geçerek ayakta kalabilmiş bir milletin hafızasına yabancı değil “seferberlik”. Bu, Türkiye meselesidir!
Irak ve Suriye’yi paramparça eden yüzyıllık hesaplaşmanın gelip dayandığı kıyıda ülkemiz... Bir yanda hendek pusularıyla kana bulanan beldelerimiz, diğer yanda art arda patlayan hain bombalarla sarsılan şehirlerimize baktığınızda... Tahammül kısmının aşıldığını, milletçe sefere yazıldığımızı fark etmemek imkansız...
“Terörle Mücadele” gibi uluslararası bir tanımın yeterli olmayacağını, en azından Batı dışı toplumlar sözkonusu olduğunda mezkur konseptin, gerçekliğini yitirmiş bir oyalama/göz boyama taktiğine dönüştüğünü düşünüyorum... Neden mi? Siz Obama karşıtı muhaliflerin, sırf Obama’yı düşürmek için İkiz Kuleleri yıkan teröristlerle kol kola girebileceklerini hayal edebiliyor musunuz mesela? İngiltere’de İşçi Partisi’nin seçimleri kazanabilmek için Metro saldırısını düzenleyenlerle işbirliği yapabileceklerini... Düşünebiliyor musunuz mesela... Fransa’daki üniversitelerde ders veren akademisyenlerin Charlie Hebdo katliamını gerçekleştirenlere methiyeler dizebileceğini de mesela... Aklınızdan geçirebiliyor musunuz... Hayır! Asla! Zira Batı’lar nezdinde Batı’lara karşı işlenmiş terör, kötüdür, suçtur, en ağır şekliyle cezai müeyyide gerektirir...
Peki ya terör, Batı dışı toplumları vurduğunda ne olur...
İngiliz Times, ellerinden kan damlayan terör başı Cemil Bayık ile mülakat yapar mesela. “Derdimiz, Tayyip Erdoğan’ı ve iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’ni devirmektir” diye konuşur ve alkış toplar bu adam. Alkışı geç, onay alır, meşruiyet kazanır. Haydi bunlar el alemdir, İngiliz’dir, Fransız’dır, vesairedir...
Ya bizdeki vesairelere ne demeli...
Millet Meclisi’ndeki güya milletin temsilcileri, “arkadaş” diye söz ettikleri teröristlerin cenaze merasimlerinde gözyaşı dökerler... Atatürk’ün partisindeki vekiller, “siz oradan biz buradan nasıl salladık ama” derler... Bombalarla salladıkları ülke, sanki düşman ülkesidir. Sanki Ankara’da elindeki simidi yiyemeden parçalanan çocuk, bunların can düşmanıdır, 65 yaş kartını öldükten sonra bile sımsıkı elinde tutan teyze, sanki bunların kan davası güttüğü bir düşmandır...
Dolayısıyla dünyadaki “terörle mücadele” kavramı ile bizdeki durum birbirinden çok farklıdır. Bizde terörü, kullanışlı bir imkan olarak gören, tolere eden; siyasi, akademik, medyacı çevreler olduğu sürece, terörle evrensel mücadele konseptinin yanı sıra işleyecek yerli cevaplar olmalıdır... İşte “seferberlik”, böylesi bir yerli, milli cevabı işaret ediyor...
Şehirlerde bombalar patladıkça ellerini ovuşturarak “oh olsun” çekenler var. Kendilerinden geçerek beddua üstüne beddualar yağdıran, kötücüllüğe gark olmuş girdaplar da öte yandan... Brüksel’deki patlama için oh olsun iyi oldu diyen/diyebilecek kaç rahip kaç papaz kaç rahibe var Avrupa’da aklınızdan geçirebiliyor musunuz...
Hiç utanmadan sıkılmadan darbenin Türkiye için kurtuluş olabileceğini düşünüp yazıp çizenler var. Obsesif bir halde tutulup kaldıkları Erdoğan karşıtlığını, kürelenen bir çığ misali Türkiye karşıtlığına çevirdiler... Neo-conlarla iş tutmaktan, PKK ve YPG destekçiliğine kadar her türlü melanete ortak oluyorlar... Memleket diye, Millet diye bir dertleri yok. Bunca nefreti, bunca kini nasıl biriktirmişler, bu da apayrı bir mevzu.
Bu kadar nefret ediyorsan bu milleten, bu ülkeden, Meclisinde ne arıyorsun, niçin milletvekilisin, niçin yargıçsın, niçin öğretmen, niçin polis, niçin dershaneci, niçin vali olmak için çırpınıyorsun... Bunları olamazsın demiyoruz... Bunların hepsini yapabilirsin. Ama bunların hepsini yapabilmen için önce sapasağlam bir ülken olmalı. Nefretle olmaz. Ülkene, memleketine, milletine güvenerek, yanlış giden şeyleri ona buna kul köle olmadan, iman ve irade gücünle düzeltebileceğine inanmalısın.
Bu yüzden, bizim meselemiz sadece “terörle mücadele” değildir...
Bizimkisi bir milletin varoluş mücadelesi... Hayat memat meselesi.
Bu yüzden evet “seferberlik” çünkü TÜRKİYE...