Pazar günlerini, okuyucuların görüş ve eleştirilerine ayırdığımız bir 'Hasbihal'e daha, hayırlı çalışmalar, sağlık dilekleri ve selamlarımızla başlıyoruz:
*İstanbul'dan, tarihî konulara çok ilgi duyduğunu belirten Kerameddin Uykusuz diyor ki mesajında, özetle: 'Sizin ' Askerliği meslek olarak seçenlere, bir çift söz' başlıklı yazınızda, Harb Okulu'ndan mezun olan, orduya teğmen olarak katılacak olan yüzlerce öğrencilerin yemin töreninde kılıçlarını çekip, 'Biz filânın askerleriyiz!.' diye nâra atmalarına dair değerlendirmenizi bir çok arkadaşla da paylaştım.. Ama, bugün 65 yaşını geçmiş ve nice askerî darbeleri ve ayaklanma teşebbüslerini ve bütün o darbecilerin millete silah göstererek ve 'Biz filanın askerleriyiz..' nâ'ralar attıklarını yaşayarak gören birisi olarak, yazınızı okuduktan sonra, bu konuda son sözün, kanûnen Başkumandan da olan Cumhurbaşkanı'na düştüğünü geçirdim, içimden.. Çünkü, sadece benim değil, bu milletin ekseriyetin karakterini çok iyi bildiği ve onun için daha bir sevdiği Reis, böyle meydan okumaları sîneye çekmez.. Uluslararası toplantılarda, dünya tv. ekranlarından, 'One Minute!' çeken Reis'in içerde bir takım tahrik edilmiş kimselere müsamaha göstermeyeceğine inanıyorum. Çünkü, bu gibilere müsamaha gösterince, sizin yazınızdaki ilginç tesbitle 'yeniçeri hastalığı' her an tekrarlayabilir..
Eskiden, kuvvet komutanları emekliye ayrılmadan önceki son Yüksek Askerî Şûra toplantılarında,, 'İrtica tehlikesi arttı.. Kur'an Kursları'nda çağdışı eğitimler yapılıyor..' gibi laflar ederlerdi. Onlardan birisine, kimin, 'Kes ulan! Sen önce hakkında, şu dosyadaki iddiaların hesabını ver!' dediğini de biliyoruz..
*İstanbul'dan Emir Hoca da, aynı konuda diyor ki: 'Koskoca Harbokulu'nda böyle bir tören yapılacağından devletin istihbaratı nasıl haberdâr olmaz?. Bu bir zaaf durumu değil midir? İlgili istihbarat birimleri ne güne dururlar? Süleyman Demirel Başbakanlığı günlerini anlatırken, İstihbarat biriminin başındaki bir paşanın haftalık veya aylık görüşmeler için geldiğinde, kendisine, 'Gelecek hafta Afrika'da, Burkina Faso'da bir askerî darbe olacağı'na dair istihbarat raporlarını bile bildirirlerdi, ama, Ankara'da, burnumuzun dibindeki askerî birliklerdeki darbe odaklarında neler olduğundan hiç haber vermezlerdi..' demişti..
Haydi o zamanlar, İstihbarat kurumunun başında, askerî hiyerarşi içinde üstlerinden emir alan bir general bulunurdu. Ama, şimdi de, Ankara'nın ortasında, birilerinin, kimlere karşı yapıldığını milletimizin ekseriyetinin çok iyi bildiği şekilde, kılıçlarını çekip, birilerine nasıl güç gösterisi yaptıklarını görüyoruz..
Demek ki, onlar, Tayyib Erdoğan'ın bu gibi güç gösterilerine pabuç bırakmayan karakterinin milletin büyük ekseriyetinde de bir şuûrlanmaya dönüştüğünden habersizler..
--Evet, bu iki okuyucunun mesajları da birbirini tamamlayıcısı mahiyetindeydi..
Ama, biz bu konuları özetlemeye çalışırken, yazarken, Tayyib Bey'in dün İmam-Hatipliler Kurultayı'na yaptığı konuşma haber ajanslarına bültenlerinde yer aldı.. Tayyib Bey'in orada yaptığı konuşma tam da beklendiği gibiydi.
İlginçtir, CHP Başkanı Ö.Ö, partisinin dünkü Olağanüstü Tüzük Kurultayı'nda, konuşmaya "CHP'nin evlatlarına, Atatürk'ün askerlerine merhaba" diyerek o cıvık ve güç gösterisi kokusu veren sözlerle başlarken..
Tayyib Bey ise, 'İmam-hatipleri kuranların sadece 3-5 kişi, bir avuç olduklarını belirten Erdoğan, 'Şimdi görüyorum ki, sel olduk, çağlayan olduk, deniz olduk, hattâ okyanus vs.' derken, sözü son günlerin 'kılıç çekmek ve göstermek' efeliğine de getirerek,
Ârif Nihad Asya'nın, Dua şiirinden, "Biz kısık sesleriz, minareleri sen ezânsız bırakma Allah'ım..' / Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslüman'sız bırakma Allah'ım." mısralarını okuyor ve şöyle devam ediyordu:
"Şunu asla unutmayın sevgili gençler. Eğer bu topraklardan Müslümanlığı, eğer bu topraklardan ezânı, minareyi, camiyi, Kur'an'ı çekip alırsanız; inanın, geriye hiç ama hiçbir şey kalmaz. Geride millette kalmaz, memlekette kalmaz. Bu topraklar 2 asırdır saldırı altında, ama şuna dikkat edin, en çok da imanımıza saldırıyorlar. En çok da inanç değerlerimize saldırıyorlar. En çok da ilim, irfan yuvalarımıza saldırıyorlar. Şunu çok iyi biliyorlar; ezân yoksa, cami yoksa, Kur'an yoksa, iman yoksa, vatan yoktur, millet yoktur, Türkiye yoktur. (...) "Başörtüsüyle, kılık-kıyafetle, imam hatiplerle, ilim-irfan yuvalarıyla uğraşan bir ordunun kabiliyetlerini nasıl yitirdiğine, dışarıdan çok içeriyle uğraşarak milletin nazarında nasıl yanlış yere oturduğuna hep birlikte yakın zamanlarda şahitlik ettik." (...)"Milletimizin göz bebeği kahraman ordumuz, maalesef hiç hak etmediği sıfatlarla anılır oldu. Ordumuz yanlış ellerde yıpratıldı, örselendi, güven kaybına uğradı. Sokaklarınızda sarıklı, sakallı insanların kovalandığı, subayların başörtülü annelerinin kışlaya alınmadığı, vesayetçi dönemlerde FETÖ'cü vatan hainlerini ordumuzun kılcallarına kadar yerleştirdiler. 15 Temmuz'da biz bu hainleri temizledik. Ordumuzu ölümcül bir urdan kurtardık ve şimdi ordumuz hamdolsun aslına, özüne dönüyor. Malazgirt'teki ruh, Çanakkale'deki ruh, İstiklal Harbi'mizdeki ruh ordumuza yeniden kök salıyor, yeniden vücut buluyor. (...)
"Bu ordu milletin ordusudur. Bu ordu milletin her bir ferdinden teşekkül eden bir ordudur. Bu ordu milletindir ve milletin göz bebeğidir. (...) Geçenlerde mâlum, mezuniyet töreninde bazı istismarcılar ortaya çıkmak sûretiyle kılıçlar çektiler.
Bu kılıçları kime çekiyorsunuz? Şimdi bunlarla ilgili olarak da gerekli bütün şu anda araştırmalar, hepsi yapılıyor ve oradaki birkaç tane kendini bilmez, bunlar da evelallah temizlenecek. Biz buralara durup dururken gelmedik. Bu 30 kişi olabilir, 50 kişi olabilir. Kim olursa olsun, bunların ordumuzun içinde bulunması mümkün değil. Bunları temizleyeceğiz."(...)
"Ve bakıyorsun 3 tane birinci olan kızımız var. Ve bu kızlarımızdan birisinin ismi İkra. 3 kardeş, adı İkra. Manisalı ve birinci oldu. Diğer ikisi, onlar da yine birer Anadolu yavrusu. Fakat tabiî bu oyuna nasıl geldiler, gelindi. Şimdi çalışmalarımızı yapıyoruz ve (...) bunların süratle temizlenmesi için de adımlarımızı atıyoruz. Ordumuz üzerinden siyasî hesap görülmesine müsaade etmeyiz. Tüm dünyada üstün disipliniyle bilinen ordumuz içinde buna zarar verecek bir durumu görmezden gelmez, demokratik denetim mekanizmaları çerçevesinde gerekli adımları mutlaka atarız ve atacağız. (...)
Tayyib Bey'in şu sözleri de gelecek nesillere bir 'emanet hatırlatması' mesâbesindendir:
"YARIN BİZ OLMAYACAĞIZ, AMA, BU DÂVÂ VAR OLACAK.."
*
Evet, bu sözler bir Müslüman halkın, büyük ekserieytinin, cumhûrunun, Cumhurbaşkanı'nın sözleridir ve inşaallah bu çizgi devam edecek ve ettirilecektir..
*