Türkiye’de öğrenci sayısı 26 milyona yakın. 143 ülke nüfusundan daha fazla!
Çok çalışmak ve daha çok umut etmek için bundan güzel sebep olamaz.
Öte yandan çocukları ilkokula başlayan 1 buçuk milyon aile gibi biz de dünkü günü bol telaşlı ama epey buruk yaşadık.
Malum, Covid-19 nedeniyle ders yılı okullarda değil evlerde başladı.
Hal bu ki her anne gibi ben de duygulanıp coşkulandım kızım okul yaşına geldi diye.
Hafızamda kendi okula başlayışım tüm detaylarıyla capcanlı dururken meleğimin kaydını yaptırmanın, okul kitaplarını, kıyafetlerini, kırtasiyesini almanın tatlı telaşı ne güzel.
Her şey tastamam ama elinden tutup götüremedim kızımı okula.
Her sene haberlerde severek izlediğimiz “okul bahçesinde ağlaşan mini mini 1’lerin dramı”nı da yaşayamadık haliyle.
***Sabah çiçek gibi hazırlandık oysa.
Sınıfa çevirdiğimiz odasında bilgisayar başına neşeyle oturduk ama heyecanımız hemen sönüverdi. Sabah “yaşasın okul başlıyor” diye uyanan çocuğun sevinci dakikalar içinde pörsüdü. Öğretmenimizin tüm sevecenliğine ve çabasına rağmen üstelik.
Uzaktan eğitimin en zor olduğu sınıf çünkü 1’ler.
Öğretmen-öğrenci ilişkisinin mutlaka göz-söz temasıyla kurulması gereken, birebir aktarıma en fazla ihtiyaç duyulan, arkadaşlarla kaynaşmak, sınıf ortamına, okul kurallarına, sınırlara uyum sağlamak, öğrenmenin neşesini keşfetmek için sıcak temasa, motive edilmeye, taltif edilmeye en çok ihtiyaç duyulan evre, insan hayatında
Bu sene İlkokul 2’ye gidecek olan çocuklar geçen yıl Eylülden Mart’a 6 ay okula gidebilmiş, en azından sağlam bir temel atabilmişti.
Bu yıl 1. Sınıflar bundan bile mahrum ne yazık ki.
Bazı özel okullar sınıf öğretmeninin haftada bir iki saat çocukla sınıfta özel ders yapmasını planlanıyor. Büyük ihtiyaca kıyasla cılız bir temas olsa da hiç yoktan iyidir.
Bu uygulama çocuğun merak ve öğrenme isteğini uyandırarak, disiplin ve sorumluluk gerektiren o uzun öğrencilik hayatını sevmesine yetecek mi?
Devlet okulları 1. Sınıflar için özel olarak ne yapacak?
Çocuklar bu açığı ne zaman, nasıl kapatacak?
Bilmiyoruz, göreceğiz.
***Kızımın ve arkadaşlarının ekran performansına bakarak ilk günü özetleyeyim: Zor...
Çocuğu odada tutmak, masaya oturtmak, dikkatini ekrandaki öğretmene vermesini sağlamak, oyuncakla oynamaması gerektiğini, odasının şu an bir sınıf olduğu ve ders kurallarının geçerli olduğunu, teneffüs zamanının gerçekten bittiğini, artık derse dönmek zorunda olduğunu anlatmak hayli zor.
Çocuk için de öyle.
Çocuklarımıza İlkokul 1 sevinci yaşatmayan virüsten nefret ediyorum ve “kahrol korona” diye haykırmak istiyorum!
Allah öğrencilerin, öğretmenlerin ve anne-babaların yardımcısı olsun.
Enformatik Cehalet’i okumanın tam zamanı
Milli Eğitim Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı da yapan Eskişehir Milletvekili Prof. Dr. Nabi Avcı çok önemli bir hususa dikkat çekiyor.
1990’lı yıllarda 15 dakika civarında olan “dikkatle dinleme süresi”nin 15 yaş grubunda 3 dakikaya, 3 yaş altında –TV reklam sürelerine paralel olarak- 20 saniyeye kadar gerilediğini ve bu durumun eğitimi de etkileyen yeni bir soruna sebep olduğunu hatırlatıyor.
Ürkütücü, üzücü ama herkesin “dikkatle dinlemesi” gereken bir uyarı bu.
Ta 1990’da yayımlanan “Enformatik Cehalet” adlı kitabında bilgi ile enformasyon arasındaki farka dikkat çekmişti Prof. Dr. Nabi Avcı.
İnternetin henüz yaygın olarak kullanılmadığı, kitle iletişiminin gazete, dergi, radyo ve televizyon marifetiyle sağlandığı bir dönemde edinilen cahilliği anlatıyordu.
Aradan geçen 30 yılda teknoloji arttı, iletişim hızlandı ve kurgu gerçeğe daha kolay galebe çalarken medyanın yanına bir de sosyal medya eklendi.
Kaynakların çeşitlenmesi ve dolaşıma sürülen “bilgi”nin çok yönlü manipüle edilmesiyle artık çok daha sofistike bir hal içre dünya. Ve edindiği “enformasyon” ile daha da cahil insanlar.
Nabi Hoca buna “zırcahillik” diyor.
90’lardan bugünleri gören bir dikkatin, olmakta olanı erkenden yorumladığı değerli bir kitap Enformatik Cehalet. İletişim alanında yazılmış en iyi kitaplardan. Baskısı yoktu epeydir, Timaş Yayınları’ndan çıkmış. Kapak tasarımı yine manalı, başarılı. Henüz okumamış olanlara, sahaflarda raf karıştıranlara, yeniden okusam ya diyenlere duyurulur.