Yetiştirdiği çocukları 20'li yaşlara getirmiş ve ev düzenini de -temizlik, yemek, çamaşır, ütü, hasta ve yaşlı bakımıyla - 20 yıllık süreçte gayet iyi kotarmış bir kadın, niçin 'başarılı kadın' olarak addedilmez?
Bu soruyu, yeni başlayacak bir dizinin fragmanında tekrarlıyordu baş oyunculardan birisi ve çok üzgün bir kadındı... Çünkü arkadaşları olan pek çok hanım, mesleğinde epey ilerlemişti, zengin olmuştu, her biri kariyer sahibiydi. Oysa bu hanım, kariyerini değil, evini ve ailesini seçtiği için, tüm arkadaşlarından mesleki anlamda geride kalmıştı. Hatta kocası ve kayınvalidesi bile geçen zaman içinde onu görünmez ama hizmet etmesiyle etrafına huzur saçan bir atmosfer ya da akvaryum içindeki su misali fark edilmez bulmaya başlamışlardı... Hizmet ettiği, bakıp büyüttüğü, yedirip içirdiği insanların nazarında o: Başarısı olmayan bir kadındı.
Peki kimdi başarılı olan kadın? Başarı neydi?
Modern düşüncenin hayat şekli mahiyetinde bizlere dikte ettiği bir kavram olarak başarı; güç kazanmayla ilgili bir ifadedir. Kişi ne kadar güçlüyse o kadar başarılıdır. Gücü kazanırken kullanılacak araçlar, tutulacak yol-yöntem ise; modern sistemin otobanı olan kapitalizmin örgütlediği serbest rekabet kurallarına göre işlediği için, doğası gereği çok sert bir ortamdır. Kadın, hem erkeklerle hem de hemcinsleriyle kıyasıya yarış ortamında iş tutmak zorundadır. Rekabet her zaman daha incelikli bir çalışma tarzını, daha incelikli bir çalışma tarzı ise başarı kazanmayı hayat nizamı haline getirir, böylece... Hayat tarzı başarı kazanmaya endekslenmiş bir kadın, haliyle hayatını, çalışma hayatından ibaret hale getirmeye odaklanır; yemesi, içmesi, giyimi-kuşamı, kurduğu kuracağı ilişkiler ağı, hep kariyerini kuvvetlendirecek veya en azından rutinleştirecek dozajda olmalıdır.
Böyle bir yaşam elbette pırıltılıdır.
Öte yandan gel zaman git zaman, modern düşüncenin yaşadığı değişimler, kadın ve başarı ikilemindeki bu ağır baskıcı tarzı sorgulamaya başlamıştır. Her ne kadar bu tip sorgulamalar Batı'yı sorgusuz sualsiz takip eden bizim toplumumuz gibi toplumlara 30 yıl aradan sonra o da çok utangaç şekilde gelebilse de, evet; modern sistemin ürettiği 'başarılı kadın' algısı, bugün yine modern sistemi üreten toplumlar tarafından eleştiriliyor. Özellikle ağır bedelleri bağlamında...
Kadın kariyeri için en önemli engellerden olduğu dikte edilen ''evlilik' ve 'çocuk yapma'nın aslında o kadar da kötü bir şey olmadığını ifade eden, pek çok düşünce insanı var Batı'da mesela. Keza ''yalnızlık', kariyer dolu bir hayatın her anında, ama en çok da emeklilik ve yaşlılık döneminde hissedilen baş edilemeyecek bir karadelik gibi büyümektedir. Sözgelimi; İngiltere'de 2018'de kurulan ''Yalnızlık Bakanlığı', ülkede tam 9 milyon kişinin yalnızlık sorunu ile yüzleştiğini tespit etmişti. Ulusal İstatistik Ofisi verilerine göre, İngiltere'de 200 bine yakın yaşlı insan, aylar boyunca hiç kimseyle konuşmadan yaşıyormuş. Engelli gençlerin yüzde 85'iyse yalnızlıktan şikâyetçiymiş...
Bizim toplumumuz böyle olmaz ama demeyin lütfen. Etrafımız, master-doktora peşinde koşan veya birkaç üniversite okuduğu halde kendini asla bir şeyleri tamamlamış olarak hissedemeyen kadınlarla dolu... Veya vakti zamanında çok başarılı olmuş, kariyer sahibi ve yalnız insanlarla dolu...
Baştaki soruya geri dönelim: Niçin, Çocuk yetiştirmiş, 20'li yaşlara getirmiş ve ev düzenini de -temizlik, yemek, çamaşır, ütü, hasta ve yaşlı bakımıyla - 20 yıllık süreçte gayet iyi kotarmış bir kadın, niçin 'başarılı kadın' olarak addedilmez?
Mütedeyyin kesim bile bu kompleksle sancılıdır. Bakınız eşarp reklamlarına, tesettür modası reklamlarına, hatta finans bankalarının reklamlarına... Sivri topuk ayakkabıyla tak tak yürüyen ve pür makyajla sağa sola emirler yağdıran bir iş kadını veya en azından bir banka memuresi olarak tesettürlü kadını bile hep 'çalışan kadın' formatında çiziyoruz? Niçin?
Niçin huzursuzuz ev kadını olmaktan? Anne olmaktan?
Niye bizi sürekli itip kakıyor hayat? Sürekli başka başarılı kadınlarla kıyas... Hatta iş hayatında başarılı bir kadınsanız, bu sefer de başarılı erkeklerle kıyas... Ensemizde bir türlü pişiremedikleri bozalarla bugünlere geldik... Hiç mi sorulmayacak bu sorular?