Hani bir zamanlar zengin ve gururlu bir Maastricht Kriterleri vardı... Kutsal Euro’ya kabul edilmek için uyulması mutlak olan kurallar... Bu kurallara uymayan, euroyu rüyasında bile göremezdi... Sonra Euro Bölgesinde kriz oldu, top patladı ve AB önceki gün bu kutsal kriterlerden en önemlisini gevşetme kararı aldı. Euronun 5 şartından bir tanesi: Bir devletin bütçe açığı, milli gelirinin yüzde üçünden zinhar fazla olmayacak- idi. Bu şart zaten çiğnenmişti, Fransa dahil seçme üyeler için -geçici olarak- gevşetildi.
Aslında kemer zaten son deliğe dek sıkılmış, ekonomi durgunlukta, işsizlik tırmanıyor. Ayakta pantalon kalmamış, kemer sıkılıyor. Bu ülkelerin bankalarının iç ekonomiye kredi verme yolları tıkalı. İşsizlik artıyor. Bu ülkelerden reform yoluyla bu tıkanıklığı aşmaları isteniyor. Yani eli, ayağı bağlı adama -koş, kaç kurtul- diyorlar. Koşamaz. Yani oyalama sürüyor.
Krizdeki Euro ülkeleri iki tür. Biri, İtalya gibi birşeyler yaparmış gibi yapanlar. Önce vergileri artırdılar, sonra seçim oldu, zar zor hükümet kuruldu. Yeni hükümetin ilk icraatı, 8 milyar Euro’luk yeni vergileri iptal etmek oldu. Kemer orada zaten bitti.
İkinci tür ülkeler ise daha gariban. Mesela Portekiz. Erken krize yakalandılar, milli gelirin üçte biri olan 87 milyar euroluk kurtarma paketi karşılığında bütün şartları kabul ettiler. Cansiperane bu yükümlülükleri yerine getiriyorlar. Ama Portekiz ekonomisi üçüncü daralma yılında. İşsizlik yüzde18.. Gençlerde, 25 yaş altındakilerin işsizlik oranı yüzde 43. Maastricht’in yüzde 3 şartını zaten çoktan aşmışlardı.
Portekiz’in krizi ağır seyrediyor. Sosyal etki sokaklarda görülmeye başladı. Alışveriş merkezleri boş, kiralık - satılık binlerce boş dükkan, küçük işletmeler iflas ediyor. Bir zamanlar restoran ve kafe cenneti olan ülkede bu işletmeler kapanıyor. Gelişen bir sektör var: Altın-ziynet rehine karşılığı kredi sektörü ya da tefecilik...Marketlerden artık lüks mallar değil, pirinç - konserve temel gıda malları çalınıyor. Portekiz’deki bu trajedinin ortasında bir profesör Joao Ferreira do Amaral kitap yazdı. Adı: ‘Euro’dan Neden Çıkmalıyız... ‘ Ve kitap çok satmaya başlayınca, medyanın ilgisini çekti. Başka Euro mağduru ülkelerde siyasi hareketler, siyasi partiler -Euro’dan çıkalım- derken, Portekiz’de durum halen aydın tepkisi düzeyinde. Şimdilik sokağa çıkmıyorlar, kitap yazıyorlar.
Profesör do Amaral diyor ki, -1581’de İspanya’ya teslim olduk, 1992’de de Avrupa Komisyonuna teslim olduk. İspanya işi savaş sonucuydu, 1992 teslimiyeti gönüllü oldu. 2008 krizinden beri Avrupa Komisyonu Almanya gölgesinde bizi yönetiyor. Ve de başımızda Euro denen gizli Alman markı var-
Do Amaral, çarenin Euro’dan çıkış olduğunı söylüyor. O da büyük sorunlar getirecek, ama ulusal bir para ve sert devalüasyonlarle bedel ödeyip, ekonominin yolunu bulması ihtimali var. Euro ile öyle bir yol yok.
Portekiz’de durum ilginç, çünkü henüz siyasi bir tepki hareketi yok, ama İtalya benzeri bir palyaçonun siyasi parti kurup olayı tetiklemesi an meselesi. Ekim’de yerel seçim var. Ekonomik kriz ortamında seçim olunca, sandıktan yalnızca sürpriz ve aşırılık çıkıyor.
Profesörün ‘Euro’dan Çıkalım’ kitabı çok satıyor, ama 10 milyonluk ülkede yalnızca 7 bin tane satmış. Üstelik 128 sayfa... Mesaj zaten kapakta veriliyorsa, 128 sayfa gereksiz uzun. İçeriği kısa tutmakta fayda var. Onun yerine tek sayfaya iki satır aralıklı, iri puntolu ateşli bir bildiri bizce daha başarılı sonuç alır... Başlıkta ‘Euro’dan Neden Çıkmalıyız’ yerine ‘Euro’dan Çıkmalıyız’ yakışıklı durur.
Sonra ilk cümlede etkileyici giriş şart... Mesela: Kahraman, Cefakar ve Fedakar Portekiz Halkı! ... Bu girişten sonra, Sen ne çektin be Portekiz.... iyi gider. Arada ister İspanya’ya çak, ister Almanya’ya... Sonra sık sık, Euro’dan çıkmalıyız... Euro çare değildir... Euro saadet getirmez... gibi mesaj tekrarı.... Bitiş cümlesi de -Zincirlerinizden ve sefaletinizden başka kaybedecek birşeyiniz yoktur- şeklinde olabilir... Tabii bu ateşli demagojide dozu da kaçırmamak gerekir. Çünkü Euro’dan çıktıktan sonra gidilecek yer, IMF olacak.