Başbakan Yardımcısı Ali Babacan hafta içinde Paris’teydi.
OECD Bakanlar Konseyi’ne başkanlık etti.
Avrupa’nın gündemi kriz...
Şaka filan değil, bazı ülkeler batma tehlikesiyle karşı karşıya.
OECD üyesi ülkelerin bakanları Perşembe günü Paris’te “daha iyi bir yaşam” mottosuyla krizi konuşmak üzere buluşurken, Avrupa Birliği’ne üye ülke liderleri de Brüksel’de gayrı resmi bir akşam yemeğinde bir araya geldiler.
Nicolas Sarkozy’li günlerde, Alman ve Fransız liderleri bu zirveler öncesi buluşur, ortak önerilerindeki son detayları konuşur ve diğer AB liderlerine bu önerileri kabul etmek düşerdi.
Ama artık François Hollande var. Fransa’nın yeni sosyalist lideri anahtar kelimesi “kemer sıkma” olan bir kurtarma paketi yerine, sihirli sözcüğü “büyüme” olan bir öneri sunuyor. Bu önerisinin içinde yer alan bazı tekliflere, bırakın Hıristiyan Demokrat liderler kulübü, Avrupa’nın diğer sosyal demokrat partileri bile mesafeli.
Yani artık iyi kötü AB’yi işleten bir Alman-Fransız ikilisi yok. Tam tersi AB’de artık bir Alman-Fransız çatışması dönemi başladı.
Yunanistan ekonomisi için ise artık saniyeler ile önemli. Krizin derinleşmesinin hızıyla, çözüm önerilerin hızı ters orantılı.
Krizin hızı jumbo jet hızı, çözüm önerilerin hayata geçirilmesinin hızı ise karıncanın ilerlemesi.
İşte böylesine bir ortamda, yıllarca başmüzakereci olarak Brüksel-Paris-Strasburg hattında takip ettiğim Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’a Paris’te OECD toplantılarının sonunda soruyorum.
“Euro bölgesi böylesine bir krizden geçerken, Türkiye’nin bu dönemde AB’de, euro bölgesinde olmaması hakkında neler söyleyecek?”
Babacan, euro bölgesindeki krizin nedenini, 17 euro bölgesi ülkesinin mali politikalarının genelde AB politikalarıyla yaşadığı çelişkiler olarak anlattıktan sonra, ekliyor:
“Euro bölgesinde olmamamızın bize bir şey kaybettirmediğini de görüyoruz.”
Aynı sorunun yanıtını AB Bakanı Egemen Bağış’ın demeçlerinde de arıyorum.
“AB’ye varız, Euro’ya bakarız. Opsiyonlarımızı açık tutuyoruz.”
Bağış’ın bu konudaki yaklaşımı da bu kadar net...
Kriz, AB’nin iktidardaki liderlerini koltuğundan ederken, yeni görevi alan isimler de umut vermiyor.
Eurovizyon şarkı yarışmasını izlerken düşünmeden edemiyorum, Başında euro olan her şey, düşüşe geçmiş bir trendin altbaşlığıdır artık.
Cazibesini yitirmiş, can çekişen bir çürümüşlüğün.
IMF Başkanı Christine Lagarde’ın Yunan halkına yönelik rencide edici bulduğum açıklamalarını okurken de bu düşüncem iyiden iyiye pekişiyor: “Yunan halkı deyince vergi vermeyen insanlar aklıma geliyor.”
Hani, AB bir dayanışma zeminiydi?
Peki madem öyle Avrupa Birliği, neden IMF’nin bir AB üyesini bu derece horlamasına izin veriyor...