Akil İnsanlar Heyetinin Doğu Anadolu Grubu açıklandığında öğrendim Can Paker’in grup başkanı olduğunu... Üç aya yakın bir zamanda zorlu bir coğrafya, sert hava şartları ve belki de hepsinden zor olacağını tahmin ettiğimiz binlerce kırık hayat öyküsünün içine doğru bir yolculuktu çıkacağımız.
Can Paker’in başkanlığı açıklanır açıklanmaz ciddi bir eleştiri bombardımanına uğradım, çünkü yol mihmandarımızın Can Paker değil de sanki Soros olduğunu düşünüyordu pek çok kişi... “Yazık, ablamız Soros’la canciğer olmuş” mealinde yüzlerce mesaj.
Tevafuk. Kayınbiraderi Mehmet Barlas’ın verdiği bir mülakatta Gülen Hocaefendinin çalışma tarzıyla Soros arasında kurulan bir benzerlik, Gülen’i sevenleri çok incitmişti. Oysa aile, Soros’la ilgili hesabı bir türlü verilemeyen ilişkilendirmenin cefasını çekenlerle dolu. Barlas’ın incitmeyi hesap ederek konuştuğunu sanmıyorum, Paker’in kitabında da Hocaefendi’nin çalışmalarını önemseyen bir dil var, Başbakanı ve hizmetlerini destekleyen tavrının altı çizilmiş. Paker’in buluşturucu birleştirici tarzı hepimize örnektir.
Müthiş bir takım kaptanı. 2700 rakımda, tüm gençleri geride bırakacak, kapı kapı, insan insana bir yürüyüş, nefes kesici bir tempoyla ulaşılan 30 bin kişi. Vakit kaybetmemek için ilk iş öğlen yemeklerini kaldırdı, minibüsün ön koltuğunda kısa değerlendirmeden sonra okuduğu kitap ve raporlarına gömüldü. En uzak mezralarda hiç çalınmamış kapıları açarak, hiç kimsenin sarılmadığı insanlarla sarmaş dolaş olup hiçbir haritanın bahsetmeyeceği ölüm çukurlarının etrafında dolandı...
Yolun başında kurduğumuz her cümleyi “bilimsellikle” tartıyordu. Hakkari’deki Sümbül Dağını geçtikten sonra nerdeyse başını öne her eğişinde gözlerinden biteviye akan yaşlarla görmek onu... Altüst ediciydi. Onun Soros olmadığını yüreği delik deşik şehit babalarına sarılışında, yirmi yıldır kayıp oğlunun kemiklerini arayan annenin gözyaşlarını silişinde öğrenecektim... Yüksekova’da tepe noktasında kızışmış patlamaya her an hazır yüksek tansiyonu, alçakgönüllü ve babacan haliyle teskin eden konuşmasından sonraysa o artık bir grup başkanı değil, baba gibiydi hepimize...
“Geriye Bakmak Yok”... Fatih Vural’ın Can Paker’le yaptığı nehir söyleşilerden sonra kalem aldığı bir kitap. Aslında Türkiye ajandası. Kitap’ta “Açık Toplum”la ters düşen ve Soros’la ayrılan yolların hikayesi aktarılırken atıf yaptığı iki sosyal araştırma oldukça dikkat çekici. Birisi dindarlaşmanın yol açtığı “mahalle baskısı”nı konu alan meşhur araştırma, diğeriyse “seçkinler ve sosyal mesafe” adını taşıyan çok da yankı bulmamış ama okurken dehşete düştüğüm diğer çalışma... Mevcut iktidara kolejli tepkisini okuduğum örnekler gerçekten akıl almaz mesafelerle uzakta topluma. Sen Jozef, Robert, Amerikan kolejlerinden, Boğaziçi ve ODTÜ’den mezun bu seçkin kitle, Kürt veya Müslümanlardan söz ederken, “böcek”, “iğrenç”, “kabile”, “çöpçü”, “tembel”, “pis” gibi aşağılayıcı, yoksayıcı ibareleri rahatlıkla kullanabiliyorlardı... Paker, dar kapsamlı bu araştırmaların Türkiye genelini temsil etmeyeceğini söyledikten sonra; “Türkiye’de belirli kesimlerin ne dediğinden çok farklı kesimler arasındaki etkileşimin nasıl yürüdüğüne bakmak önemlidir” diyordu. Onun bu yargısı, kolejli seçkinlerin toplumla olan inanılmaz mesafesini, yabancılığını hatta nefretini belki tolore edemez ama mesafeyi tersinden kapamaya azmetmiş kişilere de yol gösterici mahiyette. “Etkileşim”: Can Paker’in buz kırıcı olarak verdiği öneri...
Bu öneri sadece Türkiye’deki “ötekileşme”lerin önünü açacak bir teklif de değil kanımca. 11 Eylül saldırısından sonra Baba Bush’un “axis of evil” olarak belirlediği şer ekseniyle, uygar dünya dediği neo-con siyasetin çatışkı düzeneğini de bozuma uğratacak, sabır ve dirence olduğu kadar diplomatik manevra ve akıllıca geliştirilecek halkla ilişkilere de yaslanması gereken ciddi bir performansı gerektiriyor...
71 yaşına girdi Doğu Grubu Başkanımız. Baki kalan bu kubbede hoş bir sada’imiş, ona sedeften bir tesbih getirdim. Ya Şafi Ya Allah çekelim diye...