Özür...
Siz değerli okurlarımdan ve savunma sanayiimizden koca bir özür.
Zira geçen hafta savunma sanayiimizin övünç kaynağı dört şaheser gemi ile ilgili bir yazı yazmış ve bir sonraki yazımda da bu gemilerle ilgili detayları ele alacağımı söylemiştim.
Gündemin dinamikliğinden bu sözümü bir türlü tutamadım. Bu nedenle çok çok özür diliyorum.
Sözümüzü bozduran İsveç konusu oldu ve bu konudaki gelişmeler kritik bir hal aldığından öncelemek zorunda kaldım.
Gündem Bitmiyor...
Şimdi ise bir başka kritik gelişme gündem oluşturdu.
Etiket canavarları...
Konu milletin ekmeği olduğundan bugünkü yazımı da ona ayırmak zorunda kaldım.
Gemilerimizle ilgili yazıyı ilk fırsatta yazacağımı vurgulayarak konumuza dönüyorum.
Konumuz "etiket canavarları".
Yani devletin vatandaşın refahını artırmak için yaptığı her maaş zammı sonrası anında etiketleri değiştiren cep vampirleri.
Hesap Ver...
Evet, bu konu artık gerçekten hesap sorulması gereken, birilerinin acilen dur demesi gereken bir konu ve üstelik kritik eşikte aşılmış durumda.
Zira yılbaşından bu yana; piyasalarda değişen bir şey olmadığı halde üç harfli üç firma tam üç kez etiket değiştirmiş durumda.
Üstelik topu topu yirmi günlük süre içinde.
Şimdi millet adına gıda baronlarına soralım.
Ülkede ne değişti de bu zamları yaptınız. Döviz, faiz taklamı attı, ülkede kıtlık mı başladı? Bu zamlara sebep ne?
Alooo... Aloooo...
Cevap yok...
Çekin Şu Ellerinizi...
İnanılır gibi değil.
Vatandaş; ekonomik koşulların getirdiği zorluklara dayanmanın, günlük yaşantısını sürdürmenin, çalmadan, çırpmadan, kul hakkı yemeden evine helalinden ekmek götürmenin derdinde.
Devlet elindeki imkânları sonuna kadar zorlayarak vatandaşın cebine bir kuruş daha fazlasını nasıl koymanın, gelirini, refahını artırmanın derdinde.
Bir avuç gözü hırs ve paradan dönmüş de devletin vatandaşına yaptığı ücret zammını vatandaşın cebinden almanın derdinde.
İşin daha da vahameti o bir avuç gözü dönük hem devleti hem vatandaşı ekarte edip oyunun kurallarını belirlemekte.
Peki Nasıl ve Neden...
Bu durumun elbette nedenleri var.
Şimdi bu nedenleri sıralayalım ve ardından çözümün çarelerini arayalım.
Evet neden bu kısır döngü bir türlü kırılamıyor.
Neden vatandaşın cebindeki üç kuruşa göz dikenlerin dikenleri sökülemiyor.
Sökemezsiniz...
Gıda gibi ülkenin en stratejik sektörünü belli bir gruba teslim ederseniz kıramazsınız, sökemezsiniz.
Sökmeye kalkarsınız onlarda gelir FETÖ ağzıyla tehditler savurur, oyunun kurallarını biz belirleriz der.
Şimdi birileri sizlere "canım üç şirkette birbiriyle rekabet halinde nereden çıkarıyorsunuz bunları" diyerek masal anlatmaya kalkabilir.
Siz yollayın o kripto masalcıyı, gelin gerçek masalı gıda sektörünü iyi bilen dededen dinleyin.
Bakın neler anlatıyor dostum masalcı dede;
Anlat Masalcı Dede...
"Rekabet falan hikâye. Bu üç şirketten biri var ya işte o biri sistemin ağasıdır. O ağa sabah kalksın, bugün Türkiye'de pirincin fiyatı budur desin saniyeler içinde sistemde fiyat değişir, etiketler yenilenir."
"Yav olur mu öyle şey, hani bunlar rakipti, aralarında rekabet vardı? En ucuzunu ben satacağım diye birbirleriyle yarışıyorlardı."
"Çok safsın, nasıl inanıyorsun böyle hikâyelere? Bu üç şirketin sahiplerinden ikisi zaten akraba. Birbirlerine dünürler. Kız almış oğlan vermişler."
"Masalcı dede iyi güzel anlatıyorsun da bize ayrılan köşe bitti yerimiz kalmadı, ne yapacağız?
"Cumartesi yazı günün değil mi, o gün gelsin yine yaz. Yarım kalanı anlatayım, tarladan, köylüden üçe alınan malın nasıl yirmiye satıldığını tek tek açıklayayım. Bu işlerde tüketici tarafında olması gereken oda başkanlarının kaç yıldır aynı koltuklarda nasıl oturduklarını anlatayım."
Acı Gerçekler...
Masalcı dede ile vedalaştık, cumartesi yazı günümüzde tekrar ağırlamak üzere uğurladık.
Buraya kadar anlatılanlardan da anlaşılacağı gibi maalesef olaylar zincirleme iç içe geçmiş durumda.
Burada pahalılığın, ekonomik sıkıntıların, enflasyonun ana sebeplerinden biri de şüphesiz biz vatandaşlarız.
O nedenle çuvaldızı önce kendimize sonra devlete batırmalıyız.