Siyaset, bir kez daha doğrusunu yapıyor: 12 yıldır süren ve kendisini sürekli tekrarlayan darbe kararlılığına karşı milli iradenin yolunu tutuyor.Kaygım, öngörülen tekrar seçimin, tırmandırılması planlanan kaosla engellenmeye çalışılmasıdır.
Bilimsel araştırma konusu bir dönem
Lafı uzatmayacağım... 2003-2004 döneminde askerin içini “kaşıma...”
2007’deki cumhurbaşkanlığı seçimi krizi, e-muhtıralar...
2008’de AK Parti’yi kapatma davası... 7 Şubat 2012, Hakan Fidan üzerinden Erdoğan’ı yüce divana gönderme kumpası, Gezi Parkı’nı Ukrayna tarzı ayaklanmaya dönüştürme çabaları, 17-25 Aralık darbe girişimi..
... Ve nihayet...
7 Haziran 2015 seçimi öncesinde silahlı bir kanadı olduğunu kendi de söyleyen HDP’nin iktidarı sarsacak koç başı olarak kullanılma projesi ile seçim sonrası başlayan PKK terör saldırıları...
Bir yanda demokratik reformların gerçekleştirildiği, olağanüstü alt yapı projelerinin hayata geçirildiği, sağlık başta insanların yaşamına temas eden her alanda düzenlemelerin yapıldığı, diğer yanda, kendini tekrarlayan bir darbenin yaşandığı garip bir dönem...
Bu çerçevede Bahçeli’nin “sıkıyönetim” ve seçimin ertelenmesini talep eden son açıklamasını şu sözleri nedeniyle “alarm” olarak kabul ettiğimi de ifade etmeliyim: “Bunun sonucunda ise kanlı bir iç savaş kaçınılmaz olarak gündeme gelebilecek, sonuçta Türk milleti bizzat devreye girerek meşru müdafaada bulunabilecektir.”
Bu millet, bildiğim kadarıyla MHP’ye PKK ile savaşma yetkisi vermiş değil, bu, meşru güvenlik güçlerinin işi ve gördüğümüz kadarıyla onlar da işlerini iyi yapıyorlar, örgüt, hiç beklemediği bir yıkımla karşılaşmış durumda...
Bu cümle neyi hedefliyor? Ülkenin toplam 2 milyon güvenlik gücü varken, kentlerde mahalleleri bölüp, elimize geçirdiğimiz silahlarla barikat arkasında sipere mi yatacağız?
Ülkenin yaşadığı hassas sorunda tepkici/milliyetçi güçleri kontrol altında tutmasıyla belirgin bir saygınlık kazanmış bir siyasetçi neden bu ölçüde tehlikeli bir oyuna girer, anlamak mümkün değil!..
Güneydoğu’da sıkıyönetim ilanı, Türkiye’nin demokrasi cephesinden uzaklaşması, bölge halkında doğacak ruh hali nedeniyle de “gerçek parçalanma sürecinin” başlangıcıdır.
Suikastın mesajı kime?
İş, bizim grubun başkanı Murat Sancak’a suikaste kadar varmış durumda. Belli ki, hepimizin canını yakmak istediler ama asıl sorulması gereken soru:Mesaj kime?
Açık ve net söylüyorum, mesaj, Erdoğan’adır. Suikasti planlayanlar, Erdoğan başta, bir siyasi hareketin tüm sivil kadrolarına ve destekçilerine artık en yakınlarının bile can güvenliğinin olmadığının mesajını vermeye çalışmışlardır.
Belirli bir medyanın suikastle ilgili kullandığı dilde “Ethem Sancak’ın yeğeni” sözlerini tercih etmesi “psikolojik terör”dür.
Hedefi, insanlarda, “benim başıma bir iş gelmese bile, en yakınımdaki masum insanların trajik sonlarını görebilirim” düşüncesini yaratmaya dönüktür.
Bu haliyle, kendi aralarındaki hesaplaşmalarda aileleri uzakta tutan mafya reislerinin ilkelerinden bile daha aşağıda bir seviyeyi göstermektedir.
Bundan sonra suikasti lanetlesen ne olacak, lanetlemesen ne olacak... Memleketi bu hale getirip, onca şehidin kanına elini bulaştırdıktan sonra...
Darbe süreci, bu suikast girişimi ile güneydoğuda genel, metropollerde ise bireysel teröre yöneleceğinin mesajını vermiştir.
Bu, “oligarşik vesayet güçlerinin” ülkeyi “1993 Örtülü Darbesi”nin koşullarına taşımaya karar verdiklerini gösteriyor. Iskaladıkları ana nokta, Türkiye’nin 90’ların Türkiye’si olmadığıdır. Son iki aylık tabloda görünen, PKK’nın 90’lara döndüğü, Türkiye Cumhuriyeti’nin ise, dünyada, terörizmle insan hakları zemininde kararlı mücadele eden bir devlet olarak algılandığıdır. Demirtaş’ın İsveç Dışişleri Bakanı’ndan aldığı “Türkiye PKK’ya karşı meşru müdafaa hakkını kullanıyor” cevabı bunu gösteriyor.
Tablo ortadadır, geçelim...
Türkiye 7 Haziran seçimine dev algı operasyonlarının gölgesi altında gitti, Güneydoğuda yaşanılan anti-demokratik PKK baskısı ise işin tuzu-biberi oldu. Millet, eldeki sazın silahı sakladığını, “Seni başkan yaptırmayacağız” sloganının üzerine titrediği demokrasisi açısından Kalaşnikof mermisine dönüştüğünü anladı.
Artık, sandık geliyor. 12 yıllık deneyim, bize net bir gerçeği gösterdi: Darbe (bu kelimede TSK’yı kast etmiyorum) ne zaman küllerinden doğsa, sandık onu püskürtüyor.
Millet büyüktür... Hiçbir kışkırtmaya kapılmadan sessizce sandığı bekliyor...
Ben, kaos için terör teşvikçisi konumuna düşmüş olsam, bu sessiz bekleyişten korkardım...