Abdullah Öcalan’ın Nevruz’da okunan mektubunda önümüzdeki dönemin işareti olarak benim dikkatimi çeken en önemli cümle şu oldu: “Eşme ruhunu halklarımız arasında yeni tarihin sembolü olarak selamlıyorum!”
Peki “Eşme ruhu” ne ki?
Süleyman Şah türbesinin boşaltmasından sonra devlet, Süleyman Şah ve muhafızlarına ait nâşların Suriye Eşmesi’ne yapılacak türbeye nakline karar verdi.
Suriye Eşmesi, Kobani bölgesinde. Yani yakın zamanda DAİŞ’in saldırısından kurtarılmış olan Kürt bölgesi.
180 binin üzerindeki sivilin Türkiye’ye sığındığı...
Türkiye’nin desteği ile Peşmerge ve Özgür Suriye Ordusu’nun yardıma gittiği...
Ve uzun bir şehir savaşından sonra DAİŞ’ten temizlenen bölge.
Şimdi Eşme’nin hakim bir tepesinde Süleyman Şah’ın türbesi inşa ediliyor ve orada Türk Bayrağı dalgalanıyor.
İşte Eşme ruhunu oluşturan da bu semboller.
Abdullah Öcalan, Kürtlerin ve Türklerin ortak mücadele ruhuna işaret etmek amacıyla “Eşme ruhunu selamlıyorum.”
Yoksa Öcalan’ın dün okunan mektubunun genel çerçevesini zaten biliyorduk. Hele ki “40 yıla yakın zamandır devam eden silahlı mücadele dönemi bitmiştir” cümlesini de...
“PKK’nın silahları bırakma kongresi düzenlemesini gerekli görüyorum” cümlesi de ilk kez duyduğumuz cümleler değil.
Öcalan’ın mesajındaki şu cümleler ise sürecin geleceğine işaret ediyor:
“Yeni bir dönem başlamaktadır. Ülkemiz ve halklarımız için doğru olan kutsallarımız için de doğru olandır.”
Yani Öcalan ortak paydanın “kutsallar” olduğunun altını çiziyor. Yoksa mesajda Süleyman Şah (Eşme ruhu) vurgusu bu kadar belirgin olamazdı!
***
Erdoğan ‘Çiçekler meyveye dursun’ istiyor
Çiçekler donmasın ...
Ağaçlar çiçeğe...
Çiçekler meyveye dursun için..!
Tomurcukları soğuk rüzgar yakmasın...
Yalancı baharda ağaçlar çiçek açmasın için..!
Yalana kanıp açan çiçekler ilk soğukta solmasın...
İlk “don”da heder olmasın için..!
Babam rahmetli, Mart ayında yağan son karı bahçenin ortasına toplar...
Sonra da özellikle eriklerin, yenidünyanın, vişnenin dibine doldururdu...
Zira uyanması geciktikçe ağaçların, meyveye duracak çiçekleri geç açar...
Dondan, yakıcı soğuktan...
Hasılı “heder olmaktan” korunurdu.
Babam rahmetlinin “yalancı bahara” karşı geliştirdiği bir yöntemdi “ağaçları geç uyandırmak!”
‘Bu can bu tende olduğu sürece’
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Nevruz’a bir gün kala “Çözüm Süreci”ne ilişkin yaptığı açıklamayı duyunca rahmetli babamın “yalancı baharda heder olmasın diye” ağaçların dibine kar doldurmasını hatırladım.
“Bu can bu tende olduğu sürece” ya da, “Tek başıma kalsam dahi iki meselenin takipçisi olacağım. Biri Paralel Yapı ile mücadele... Diğeri Çözüm Süreci’dir” diyen bir liderin...
Bahar bayramı Nevruz’a bir kala, “İzleme heyetini olumlu bulmuyorum. Her ülkede olduğu gibi, süreci birinci derecede istihbarat teşkilatları yürütür. Yani birilerini tatmin için bu işler yapılmaz” demesi...
İşleri doğru mecraya oturtmak için yapılmış bir “avans ayarı”dır!
Erdoğan’ın sürecin “milli olmaktan çıkacağı” öngörüsüyle bu “avans ayarı” yaptığını düşünüyorum.
Yoksa süreci başlatan iradenin, “takoz koymak” gibi bir niyetinin olmadığını siz benden daha iyi bilmiyor olmalısınız..!
Zira, “Başkanlık Sistemi”ni neden istediğini de düşünürseniz eğer Erdoğan’ın; maksadım daha iyi anlaşılacaktır.
Öyle değil mi?
***
‘Takoz’
Erdoğan’ın “avans ayarı”na ilk tepki HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü’den geldi.
Kürkçü, Erdoğan’ı “Sürece takoz koymak” ile itham etti.
Oysa “süreç” için “bedenini” taşın altına koyan Erdoğan’ı “takoz koymak” ile itham edenin her defasında nasıl dörtayak üstüne düştüğünü hatırlamayan mı var?
30 Mart 1972 günü Kızıldere’den kurtulurken kim kime “takoz” koymuştu?
“Yoldaş”ları yollarda heder olurken o dört ayak üstüne düşmemiş miydi?
Hadi Ertuğrul Kürkçü konuştu.
Bülent Arınç neden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerine cevap verme ihtiyacı hissetti?
Şimdi merakım, Ertuğrul Kürkçü ile Bülent Arınç’ı aynı çizgide buluşturan nedir acaba?