Bir öyküyle başlayalım. Ayşe hanım Ahmet Bey ile olan ilişkisinde eşinin yeterince yakın olmamasından şikayetçi: “Eş olmak her şeyi birlikte yapmak demektir. El ele göz göze olmalıyız. Anca beraber kanca beraber. Bensiz arkadaşlarıyla vakit geçirmesine dayanamıyorum”.
Erkek yakınlık kadın mesafe istiyor
Diğer bir öykü. Mehmet Bey eşinden yakınıyor: “Selma Hanım dertleşmekten hoşlanmıyor. Ben evcil bir adamım. İstiyorum ki her şeyi eşimle yapayım. Yakınlıktan sıkıldığını, konuşmayı sevmediğini söylüyor. Genellikle başka insanlarla da az konuşur. Yalnız kalmayı sever”.
İki kişiden tek kişilik dünya
Başka bir öykü: Eşini 6 ay önce kaybetmiş bir hanımefendi: “Onu o kadar çok özlüyorum ki, tamamen yalnız kaldım. Biz her şeyi beraber yapardık. Pazara beraber gider, beraber yürürdük. İnanın yemeği de birlikte yapardık”.
Evde herkes kendi köşesinde ve sorun yok
Son öykü: Selma ile Serhat iyi geçinen bir çift olarak biliniyorlar. Biz iyi arkadaşız diyorlar: “Herkes sorumluluğunu yapar. Kendi meşgalelerimiz vardır. Kimse diğerini sıkmaz. Ev biraz sessizdir ama şikayetimiz yok”.
Bu dört öykünün odağı da eşlerin yakınlık beklentisinin uyumlu olup olmaması ile ilgili.
Eşlerin mizaç farklılığı
Bazı eşler eşiyle iç içe olmak istiyor. Evliliğin iki insanın tam bütünleşmesi, birbiri içinde erimesi olarak görüyorlar.
Eğer iki tarafta iç içeliği istiyor ise öyküleri eşini kaybeden hanım gibi oluyor. İki taraf da mesut ve mutlu yaşıyor. Bu kişiler ancak biri vefat ettiğinde diğeri psikiyatriste/psikoloğa gidiyorlar.
Eğer birinin talebi iç içelik diğeri bunu boğucu buluyorsa sorun olabiliyor. Bu eşler bu mizaç farklılıklarını tanıyıp yönetemezlerse süreğen bir çatışma içinde olabiliyorlar. Ben bu türden öyküleri sıklıkla dinliyorum.
Bazı kişiler ise zaman zaman iç içelik, zaman zaman da ayrışıklık istiyorlar. İki tarafın bakışı da böyleyse uyumlu yaşayıp gidiyorlar. Hem kendi sosyal çevreleri var hem de eşli sosyalleşiyorlar. Zaman zaman yanlız, zaman zaman da birlikte takılıyorlar.
Bazı kişiler ise daha bağımsız yaşamak eğilimindeler. Evlenmenin bireysel alanın kaybolması olmadığını düşünüyorlar. Belki de daha doğrusu mizaçları fazla yakınlığı kaldıramıyor. Bireysel alanları kaybolduğunda kendilerini kaybolmuş gibi hissediyorlar. Eğer iki çift de bireysel alanı seviyorsa sorun olmuyor. Kişilerin beklentisi karşılanmış oluyor.
Eğer mizaç özelliklerimiz iki farklı uçta ise...
Eğer çiftlerden biri bir uçta diğeri öbür uçta ise ihtiyaçları ve beklentileri doyurulmamış oluyor. Bir uçtan baktığında diğer ucu anlayışla karşılayabilmek ve hale uyum sağlamak kolay değil.
Eşlerin kişiliklerinde mizaç farkları olduğunda; hali anlayıp, kabullenip, uyum sağlamaya çalışmaktan başka çareleri yok.
Farkındalık, kabul ve yönetme
Farkındalık, kabul ve yönetme psikoterapilerin merkez kavramları olmuş durumda.
İnsan ilişkilerimizde olup bitenlerin dinamiklerinin farkına varmak temel mesele.
Kişileri farklılıklarıyla kabul edebilmek ise önemli bir meziyet.
İlişkileri yönetebilmek becerisini göstermek ise üst düzey bir beceri. Bu sebeple eskiler evlilik için “idare etmek” derlerdi.