30 Ağustos Zafer Bayramı bu yıl ilklere sahne oldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde verdiği resepsiyon şehitler için okunan Kuran-ı Kerim’le başladı. ‘Çankaya sembolizmi’nin son tuğlasını da yıkan bu ‘hoşluk’ bütün gecenin en çok konuşulan konusu oldu. Türkiye Cumhuriyeti’ni canlarıyla ve dualarıyla kuran askerler için ve bugün PKK terörü ile mücadele ederken şehit düşenler için Kuran okundu diye kriz falan çıkmadı. Eskiden olsa darbe gerekçesi sayılacak bir olay huşu içinde okunan Fatiha ile son buldu.
Hatırlayacaksınız, daha yakın zamanda Cumhurbaşkanı’nın Başkomutan ve cumhurun başı sıfatıyla 30 Ağustos ve 29 Ekim dolayısıyla verdiği resepsiyonlar her krizli geçerdi. Krizin en temel sebebi ise gazetelerde “türban hassasiyeti” olarak yer alırdı. Asker Çankaya’da türbanı içine sindiremediği için resepsiyona katılmazdı. Hatta “türban hassasiyeti” olan zevatı küstürmemek için bir ara eşli ve eşsiz diye iki çeşit resepsiyon bile icat edilmişti. Yaşam tarzı hassasiyeti başkalarının yaşam tarzına tahammülsüzlük üzerine şekillenmiş muktedirleri ürkütmemek çok önemliydi. Onların gönlünü eğlemek her şeyin önündeydi çünkü.
Sadece asker mi? Cumhuriyet Halk Partisi de asker protestocuları uygun adım hemen arkadan takip eder, grup olarak resepsiyonlara katılmazlardı. Cumhur orada olurdu ama cumhura rağmen siyaset yapmaya çalışanlar orada olmazdı. Başkomutan sıfatıyla Cumhurbaşkanı davet eder ama komutanlar gitmez idi.
Asker yavaş yavaş bu ilkel ve görgüsüzce tavrından vazgeçti. Ve lakin asker topluma yaklaştıkça sırtını askere dayamaya alışmış siyaset erbabı arkasında eskisi gibi askeri de göremeyince büsbütün açığa düştü. Kendine yeni vesayet payandaları aramaya koyuldu. Hırçınlaştı, illegal örgütlerle paralel düştü vs. Ama en önemlisi asgari nezaket kurallarını bir türlü hayata geçiremedi. Devletin gerçek sahipleri biziz diye ortalıkta dolaşırken Meclis’i protesto eder oldular. Milletin çoğunluğunun oyunu alarak iktidar olmuş partiyi Anıtkabir’e şikayete gittiler ama Türkiye’nin düşman işgalinden kurtuluşunun sembol tarihlerinden olan 30 Ağustos resepsiyonunu protesto eden de onlar oldu.
MHP ve HDP’nin ‘ortak ötekisi’
Refah Partisi’nden bu yana Türkiye’de İslami gelenek içinden gelen kadroların yer aldığı siyaset, her daim sopa gösterilerek terbiye edilmeye çalışıldı. Bu terbiye mekanizmasında milli günlerde takınılan tavır hep çok önemsendi. Erbakan’ın Anıtkabir’e gidip gitmeyeceği hep mevzu edildi. Hele bir gitmesin, ona yapılacak belliydi! Nitekim Başbakanlık’ta dini kimliği olan kişilere iftar vermiş olması 28 Şubat’ın gerekçelerinden sayıldı.
Hülasa devleti değil rejimi korumakla yükümlü eskinin muktedirleri bugün baş protestocu oldu.
“Devletin başına Devlet gerek” denilerek baş tacı edilen Bahçeli bile akşam verilen resepsiyon gelmemek bir yana Anıtkabir ve Hipodrom’daki resmi törene dahi katılmadı.
Bahçeli, HDP ile yan yana gözükmemeyi marifet sayarken kaderin cilvesine bakın ki, birlikte devlete meydan okuyor.
Başından beri MHP ve HDP arasındaki kategorik reddiyenin aslında sadece hayırlı bir iş için yan yana gelmemekle sınırlı olduğunu göstermiş oldu, her iki parti de. İkisi de birbirinin mütemmim cüzü. Biri olmadan ötekinin varlığı buharlaşacak. Birbirine muhtaç iki ideolojik kısıtla maluller. Ama her ikisinin de ortak ötekisi Erdoğan.
Erdoğan’ı yıkmak için ne gerekiyorsa yapmaya hazırlar. Bir tek koalisyon hariç; o da MHP’nin direk intiharı anlamına geldiğinden...
Ama tıpkı iç güvenlik paketine muhalefet ederken yan yana geldikleri gibi devletin en önemli günlerinden birini protesto ederken de yan yana geldiler. Ortak hareket ettiler. MHP, terör örgütü PKK’nın stratejinin uygulayıcısı olan HDP ile aynı amaca hizmet eden bir görüntü içinde. Bu hem tabanını rencide ediyor hem de MHP’yi giderek marjinalleştiriyor.