Ülke ‘yeni’ kavramı etrafında dönüp duruyor. Her gün yeni şeyler konuşuluyor. Kimisi itiraz ediyor, kimisi kendince bir şeyler ekliyor, her bir mahalle kendi açısından bakıp da meseleyi kendince yorumluyor. Buradan baktığımızda muhabbet ‘eski köye yeni adet’ getirenlerle ‘yeni köyü eski adetlerle’ konuşulanlar arasında geçiyor. Yani ülke kutuplaşmışsa eğer, farklı iki kutup arasında bir çatışma sürgit devam ediyor. Arada kalan ise ‘yeni’. Peki yeni ne?
Yeni deyince, benim aklıma ilkin ‘Asr-ı Saadet’ geliyor. Hira mağarasında Allah’a sığınan Peygamber’e gelen ilk vahiyle birlikte ‘okuma’ dönemi başlıyor. Zaman cahiliye zamanları. Ve birden herşey değişiyor. Çoktan seçmeli ilahlar, kızları diri diri gömmeler, fenalık ve azgınlıklardan yeme-içmeye, kadın-erkek ilişkilerine, ekonomiden kültüre ve yaşama biçimlerine kadar cahiliyenin bütün adetleri değişiyor. Kurallar, kanunlar değişiyor. Kademeli ve bilinçli bir sıra ile... Mukavemet olmuyor mu, oluyor. En şiddetli tarafından hem de. Sonra, benim aklıma Anadolu’ya gelen konar-göçerlerin artık kalıcı birer yurt edinmesi geliyor. ‘Daha deniz daha ırmak’ deyip gelenlerin nasıl da ‘yeni’ bir hale büründükleri. Buna mukavemet olmuyor mu, oluyor. Kaç kez hem de... Bu iki örnekte sadece ‘kılıç-savaş’ ile mi mücadele var. Mekke döneminin hiçbir yerinde bir ‘savaş’ yok. Efendimiz (sav) kendisine iletilenleri, müthiş bir ‘iletişim’ kabiliyeti ile iletiyor insanlara örneğin. Anadolu’ya gelen Türkler’in nasıl sevildiğini ve ‘medeniyet’i nasıl gönüllere yaydığını zannediyoruz. İletişim diyemedikten sonra tarihi anladığımız ve okuduğumuz söylenemez. Bunları neden yazıyorum. Zira ciddi ciddi düşünüyorum. Yeni derken gerçekten de anlamıyor muyuz? Neden yeni örneğin. Eskiden memnun değiliz galiba. Değil mi? Köhnemiş bir siyaset, artık işlevini, benliğini yitirmiş dış politika, sallantıda bir ekonomi, kronikleşmiş iç güvenlik sorunları, özgürlük, hak, adalet, emniyet, istihbarat, kuyruklu sağlık vs. Bunun için ‘yeni’ herhalde. Ama geçen haftaki yazımızda da söylediğimiz gibi, çok ciddi bir algılama sorunu var. Herkesin dilinde, ama şimdiden eskitmeye başladık bile konuyu. Futbol ve siyaset gibi herkesin çok bilmişlik yaptığı bir konu haline gelmeye başladı bile. Çoktan herkesin bir ‘yeni’si olmaya başladı... Benim yenim seninkini döver. Eğer yeni meselesini sen ‘iletişim’ kuralları çerçevesinde anlatmazsan, tek bir konsept halinde sunmazsan olacağı bundan başka bir şey değil. Yoksa Kılıçdaroğlu ve mahdumları, şovmen paralelciler ile bir takım medyasal argümanlar, ‘eskici geldi hanım’ deyip, yeniyi götürmeye çalışırlar. Yeni doğan bir çocuğu neden cami avlusuna bırakalım ki. Buna hakkımız yok.
Bakın, yeni meselesini anlatacak olan bir hükümet programı değil, olamaz. Vizyon belgesi de değil yeni meselesini izah edecek olan... Bu bir PR işi. İletişim, anlatma işi. Düşünelim, yeni kavramına kim sahip çıkacak. Hedef kim. Terazinin hangi tarafı. Bir orta sermaye grubu Türkiye’de yükseldi. Burjuvazi. Bununla eş zamanlı ve eşgüdümlü büyümeyen ‘entellektüel’ sermaye mi sahip çıkacak.
Haber galerilerinde 10 haberden 3’ü siyaset, 3’ü üçüncü sayfa, gerisi magazin içeren medya mı? Hangi dil ile anlatacağız. Yeni ne diye sorsanız, herbirimiz başka bir ‘yeni’yi anlatan gazeteci ve de yazarlarla mı? Yahu, oyalanıyoruz. Halen ciddi bir adam eksikliği yaşıyoruz. Kendi sesiyle konuşamayanlar çok fazla değil mi? Slogan devrinin bittiğini gören yok, aslolanın ‘anlatılabilmiş içerik’ sorunu olduğunu gören var mı? Eğer bir kutuplaşmadan bahsedecek olursak kutbun iki tarafı da ‘yeni’den hiçbir şey anlamıyor. Yeninin bir hayal değil, ‘planlanmış bir olması gereken’ olduğunu bilen yok. Eğer bu eski ile yeni arasında bir savaş ise duyurmakta fayda var, savaş artık silah, füze, topla filan değil, en çok iletişimle yapılan bir şeydir. Yeni bir dönemin başladığının farkındayız, bu dönemi anlatacak olan yine ve sadece reis-i cumhurumuz, yeni başbakanımız ve birkaç iyi adam olmamalı. Marka yaratıcısı herşeyi yapacak değil ya! Nereye kadar? Neden herkes üstüne düşeni yapmasın ki? Neyse, haftaya neler yeni olmalı, galiba onu konuşacağız.