Kısa süre önce bize iki veda mektubu yollandı.
Bu veda mektuplarını yazanlar, batılı ülkelere yerleşmek üzere Türkiye’yi terk ettiklerini vurgulamıştı.
Peki bunlar Türkiye’yi niye terk ediyor?
Mektupların ilkinde bu sorunun cevabı şu şekilde veriliyor:
“Biz eski Türkiye’nin insanları yeni Türkiye’yi terk ediyoruz! Artık tanınmaz halde olan doğduğumuz bu topraklardan gidiyoruz.”
Diğer mektupta ise şöyle deniliyor:
“Atatürk’ün Türkiyesi artık yok. Türkiye artık bizim ülkemiz değil. Biz Atatürk’ün Türkiyesine benzer bir ülkede yaşamak istiyoruz.”
Bu mektuplarda bence işin can damarı “Türkiye artık bizim ülkemiz değil” cümlesinde yatıyor.
Olup biteni tek başına bu cümle açıklıyor.
Oldum olası bu Atatürkçüler Türkiye’yi sadece kendilerine ait sanıyor.
Belli ki şimdilerde onlar “Bizim olan eski Türkiye artık elimizden gitti” diye düşünüp dertleniyor.
Oysa bu ülke ne sadece Atatürkçülerin, ne sadece muhafazakarların, ne de sadece şu ya da bu fikirdekilerindir.
Bu ülke hiç kimsenin değil, herkesindir.
Birimizin değil, hepimizindir.
Atatürkçülerin önce bunu kabullenmesi gerekiyor.
Ancak Atatürkçüler işte bunu bir türlü kabullenemiyor.
Cumhuriyet kurulduğundan beri Atatürkçüler kendilerini bu ülkenin sahibi olarak gördüler.
Kendi dışındakileri de kiracı olarak gördüler.
Kiracısını evden atan ev sahibi gibi, onlar da milletin oy verip işbaşına getirdiği hoşlanmadıkları hükümetleri devirdiler.
Ancak 14 yıldır hükümet olan AK Parti’yi bir türlü deviremediler.
Cumhuriyet mitingleri gibi kitlesel eylemlerle sokaklara döküldüler; “Ordu göreve” deyip darbeyi davet ettiler; ama istedikleri sonucu elde edemediler.
Genelkurmay Başkanları, “Ordu göreve” diyenlerin isteklerini yerine getirmediler.
Oysa ülkenin Atatürkçülerin elinde olabilmesi için, ordunun ellerinde olması gerekmektedir.
Çünkü Atatürkçülerin gücü halktan değil ordudan gelmektedir.
Atatürkçüler oldum olası “Bizim hoşlanmadıklarımızı halk iktidara getirse de ordu onları devirir” diye düşünmüşlerdir.
Ama o devirler artık bitmiştir.
Atatürkçüler belli ki şimdilerde “Ordu da elimizden gitti; ülke de elimizden gitti” diye düşünmektedir.
Bazılarının ülkeyi terk etmeleri bu yüzdendir.
Evet, bu ülke artık sadece Atatürkçülerin değildir.
Zaten “Bu ülke sadece benim gibi düşünenlerin, benim gibi yaşayanların ülkesi olsun” diyenlerin düşüncesi demokrat bir düşünce de değildir.
Eski Türkiye’ye ait olan tek tip düşünce tarzı, tek tip yaşam tarzı dayatması yeni Türkiye’de geçersizdir.
Önemli olan farklılıklarımızla bir arada yaşayabilmektir.
Siyasi düşüncesi, yaşam tarzı ne olursa olsun; ister inançlı ister inançsız olsun; farklılıklarla bir arada yaşamaktır demokrasi.
Atatürkçülerin önce bunu kabullenmesi gerekmez mi?
Ve ülkelerini terk etmek yerine, ülkelerinde kalıp siyasi fikirleri, yaşam tarzları kendilerinden farklı da olsa, kendi ülkelerinin insanlarıyla bir arada yaşamaları gerekmez mi?