Ramazan Bayram nedeni ile baba ocağındayız. Çocukluk yıllarımda ramazan, liglerin oynandığı döneme bir kez denk düşmüştü. Aradan otuz beş yıla yakın zaman geçti. Rahmetli Babamın iftar saatini beklerken oturduğu kapı eşiğinde oturuyorum ben de. Bir elimde Babamla beraber maç dinlediğimiz, şimdilerde bozuk olan Palladium marka radyo diğer elimde yerel gazete. Gazetelerde ise bir türlü gelmeyen forvet transferi haberleri ile dolu. Eskiden Ali Kemal, Turgay, Necati ile dolu gazete sayfalarını şimdilerde Deniz, Batuhan, Musa Nizam haberleri süslüyor.
Trabzonspor’un, hazırlık kampındaki ilk maçın ardından “Bu takıma 4-5 takviye yeter sanıyordum. Şimdi düşüncem değişti. Bize 8-9 oyuncu lazım” diye tespitte bulunan Vahid Hoca kendisini yakından tanıyanları yine şaşırtmadı. Daha önceden de yazdım. “Bütün transferleri hocamıza danışarak yapıyoruz” diyen yönetimin bu konuda doğruyu söylemediği Vahid Hoca tarafından ikinci kez yalanlanmış oldu. Taraftarın ve Hocanın tüm beklentilerine rağmen eldeki imkanlar nedeni ile defansa ve forvete takviye yaparak transferi kapatacak olan Trabzonspor hazırlık kampına forvet yetiştirememe geleneğini de sürdürmüş oldu. Adana karpuzu büyüklüğünde, ıslanmaktan gülle kıvamında ağırlaşmış futbol topuna hırsla vurduğum yılları andım. Babamın ilk kez maça götüreceğim diyerek bir sene önce verdiği sözü tuttuğu sezon ve Bursaspor maçı geldi aklıma. Eski evimizin briketten duvarına yaş ceviz kabuğundan çizerek yaptığım kaleye bakakaldım.
Trabzonspor benim için biraz da Ali Kemal idi. O yıllardan bugüne çok uzun zaman geçmiş. Şotalar, Arçiller, Syzmekler, Tekkeler, Hamiler, Ünallar, Buraklar...
Biz hep o kadroları oluşturan ve o ruhu temsil eden karakterli oyuncuları sevdik. Her sezon çubuklu forma ile iç sahada maç başlar başlamaz oyunu rakip sahaya yıkan o takımı sevdik.
Biz, bir avuç kara kuru Anadolu delikanlılarının, önden giden atlıların yazdığı efsaneyi sevdik. Bir yanımızın hep o kadrolarda ve o yıllarda kalması bundandır.
Eldeki Palladium radyonun kopuk kablolarını birbirlerine tesadüfen sürterek radyoyu çalıştırmayı denedim, ama nafile. Belki kablolar temas eder de radyo çalışmaya başlar ve Necati Karakaya o davudi sesi ile kaldığı yerden devam eder “Trabzon’da gol var” der diye düşündüm.
Böyle hayallere dalıp gitmişken yeğenim Yılmaz Jr.’un sesi ile irkildim. “Amca, Babaannem Hayrat’a inecek mi diye soruyor” “Evet ineceğim” dedim kısık sesle. “O zaman 4 ekmek alsın dedi babaannem” “Peki alırım. Sen bir şey istemez misin dedim” Belki bir top ister benden diye umarak. Cevap beni kendime getirdi “Yok amca ben playstation oynayacağım, ama istersen sen kendine bir top al. Belki istop oynarız”
Geçmiş bayramınız mübarek olsun..