Gazetecilerin bolca bulunduğu bir ortamda ne konuşulur; elbette medya... Bir yurtdışı gezide, eskinin önemli sayılan gazetelerinden birinde köşesi olan bir meslektaş, ‘’Yarının dünyasında gazeteler sırf haber verecek, yorum olmayacak’’ dedi ve gerekçesini insanların artık başkalarından görüş öğrenmeye ihtiyacı olmadığına bağladı.
Orada söylediğimi sizlere de tekrarlayayım: Ben aynı kanaatte değilim, hatta tam tersinin doğru olduğunu düşünüyorum. Gün boyu aşırı bir haber bombardımanına uğruyor insanlar; ‘son dakika’ ve ‘birazdan’ uyarılarıyla taze gelişmeleri duyuruyor televizyonlar... ‘Sosyal medya’ denen mecralar ise birer fenomene dönüştü. Bir İngiliz gazetesinde okudum: Cinayetle yargılanan biri mahkemede olup bitenleri ‘twitter’dan arkadaşlarıyla paylaşırken, ‘’Şimdiden sevinebilirsiniz, galiba bu işten yırtacağım’’ diye yazmış; kanıt yokluğu yüzünden beraat verecekken mahkeme, savcının bu cümleyi dikkate sunması üzerine adamı cezalandırmış...
Tutkuya, saplantıya dönüştü sosyal medya, sebep olduğu trafik kazasını takipçileriyle twitter’da paylaşanlar bile var; yakında seri katiller cinayetlerini aynı kanaldan duyurursa şaşırmayacağım.
Haber bombardımanına uğrayan günümüz insanı okuyup işittiklerini daha iyi anlayabilmek için gazetelere sığınıyor. Çoğu gazete (ve televizyon kanalı) bunun farkında ve bu yüzden de gazeteciliğin haber kısmında ihmal yüzünden gerileme yaşanıyor.
Geçmişin herkese parmak ısırtan haberleri türünden bir gazetecilik olayıyla en son ne zaman karşılaştınız? Sadece bizde değil, başka ülkelerde de ‘haber gazeteciliği’ konusu arka plana itiliyor. Bazı önemli gazetecilik kurumları ödül vermekte zorlanıyor artık...
Mesleğin eskileri bu olumsuz gelişmeyi fark etmez mi? Elbette fark ediyorlar; ama bunu itiraf yerine bizdeki gerilemeyi iktidarın basın üzerinde baskı uyguladığı iddiasına bağlamayı yeğliyorlar. Bir taşla iki kuş: Mesleğin bir sorunu gözlerden saklanıyor ve üstelik siyasi bir hesaplaşma da gerçekleştiriliyor...
Yorumlar gazeteler için artık daha önemli, ama burada da ciddi bir sıkıntı yaşanıyor ülkemizde: Dünyanın gidişini doğru okuyamamış, toplumun nabzını tutamamış, bu sebeple okurlarını sürekli hayal kırıklığına uğratmış tipler, hala kendilerinin ‘siyaseten doğru’, yaşanan siyasetin ise yanlış olduğu iddiasıyla varlıklarını sürdürüyorlar...
‘Eskinin önemli sayılan’ sıfatının yakıştığı gazeteler ve yorumcularla dolu medyamız... O yüzden de bir şaşkınlıktan diğerine düşüp duruyorlar. ‘Yandaş’ diye yaftaladıkları gazeteler ve televizyon kanallarının başını alıp gittiğini, öne geçtiğini göremiyorlar. Geçenlerde bunların biri, bizim gazetede çıkan kürtaj konusuna farklı yaklaşan bir yazının kendisini nasıl şaşırttığını anlatıyordu.
Aklına göre ‘yandaş’ oluyoruz ya, ‘yeni medya’ yazarları olarak bir olaya aynı yaklaşımda bulunmak üzere anlaştığımızı veya Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bizleri telefonla aramadığı günlerde yaptığı son açıklamaya göre tavır belirlediğimizi sanıyor... Oysa onların ‘yandaş’ dediği ‘yeni medya’ muhaliflerini de içinde barındırıyor. Ak Parti adına yapılan son birkaç aylık çıkışların hemen hepsini öven de eleştiren de var ‘yeni medya’da, bazısına olumlu yaklaşıp bazısına karşı çıkan da...
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Kürt sorunu’na gerçekçi yaklaşmasının en heyecanla karşılandığı mecra ‘yeni medya’ olmadı mı? Ne yani birdenbire CHP’li mi olduk?
Medyada en ciddi ayrışma şimdilerde yaşanıyor. ‘Eskinin önemli sayılan’ gazeteleri giderek ülkenin tartışma gündeminin dışına sürükleniyor, bir süre sonra kimselerin ‘’Ne diyorlar?’’ diye merak etmeyeceği hale gelecekler... Ali ile Ayşe’nin sevdası, evlilikleri ve boşanmaları gibi konular kalıyor ‘eski medya’ya...
Okurlar durumun fena halde farkındalar ve bu sebeple tirajlarda ‘eski’den ‘yeni’ye doğru ciddi kaymalar yaşanıyor.
Geçenlerde bir yazımda ‘eskinin önemli sayılan gazetesi’nden söz ederken ‘çok satan’ sıfatını kullanmıştım; Mustafa Karaalioğlu ‘’Tirajlara bakmıyor musun?’’ diye uyardı...
Ne yapalım, yanlış teşhis ve tespitlerle buraya kadarmış...