Erdem Başçı’nın Londra’da yaptığı sunum, 2013 yılının 2012’yi takip edeceğini, yani büyüme yönünde Türkiye ekonomisinde çok büyük bir değişiklik olmayacağını bize gösteriyor. Ben başından beri çok büyük bir yanlış yaptıklarını söylüyorum. Bu yol, kriz öncesi IMF kaynaklı neoliberal yaklaşımın bir tezahürü ve devamıdır. Kriz sonrasında ise bu yolu, Almanya, Güney ve Doğu Avrupa’ya dayatmaya çalıştı; ancak başarılı olamadı. Hem Yunanistan’da hem de İtalya’da seçmen bu geleneksel politikaları sandığa gömdü. Yunanistan’da ve İtalya’daki teknokrat hükümetler bunun için icat edildi. Ancak son İtalyan seçimlerinde Monti’nin sonu, aslında Almanya merkezli ekonomi politikalarına sert bir cevaptı. Türkiye’nin 2008 yılı sonrasında IMF ile anlaşmayı, AK Parti’nin kapatma davasını ve buna bağlı darbe tehditlerini bir kenara bırakıp, 2010 ve 2011 yılında ortaya çıkardığı sanayi ve ihracat bazlı büyüme hamlesini bütünlüklü yeni bir sanayileşme ve çıkış stratejisiyle birleştirmesi gerekir(di). Ben bu fırsatın hâlâ kaçmadığını düşüyorum. Hem hükümet içindeki Ekonomi ve Sanayi Bakanlıkları hem de AK Parti’nin ekonomiden sorumlu başkan yardımcılığı bu fırsatın farkında ve uzun zamandır biraz daha ‘ayrı’ ve doğru bir çizgide. Ama hem onların çabaları hem de bizlerin ve Türkiye İhracatçılar Meclisi’nden (TİM) MÜSİAD’a kadar ekonomi ile ilgili tüm sivil toplum kuruluşlarının ısrarlı uyarıları sonuç verecek mi; bunu önümüzdeki günler gösterecek. Evet, bunu kabul etmeliyiz artık burada da bir ‘savaş’ var. Burada da eskiyle yeni karşı karşıya geliyor. Bu kaçınılmaz ve çok doğal; bugün bütün siyasi süreçlerde, Ortadoğu’nun yeniden biçimlenmesinde, içinde bulunduğumuz barış sürecinde bu çatışmanın, karşı karşıya gelişin ipuçları var. Dikkat ederseniz bu süreç, siyasette de eski kavramları, ezberleri hiddetle buruşturup çöp tenekesine atıyor. Sağ ve sol kavramları çok değerli hocamız İdris Küçükömer’den beri belki ilk defa bu kadar hayatın içinde karşı karşıya geliyor, yer değiştiriyor hatta içleri boşalıp yok oluyor. Artık bildiğiniz o ‘eski’ sağ ve sol yok. Kendinizi buna alıştırın, şimdilik bu büyük değişimi anlayan ve onun insanlık lehine olan/olacak olan en ufak fırsatını, kırıntısını bile kullanmaya çalışanlarla bunun karşısında duran, her şeyin eskisi gibi devam etmesini isteyenler ve onların arasındaki mücadele var.
Yeni oyuncular ve enerjinin barışı
Bu varsayımımıza çok somut güncel örneklerle devam edelim. Mesela sizi çok şaşırtacak, şimdiye kadar bu konudaki siyasi pozisyonunuzu bile sorgulatacak olası bir gelişmeden bahsedeyim; İsrail, tedrici olarak ABD çizgisinden çıkarak Almanya-Rusya çizgisine dümen kırma hazırlıklarını yapıyor. İsrail’in, Gazprom’la yenilediği 20 yıllık enerji tedariki anlaşması hiç şüphesiz bu yönelimi tek başına ispat etmeye yetmez ama bugün İsrail’deki hükümetin kurulamamasından tutun da Netanyahu ve çevresinin Suriye konusundaki ikircikli tavrına kadar birçok gelişme İsrail’in şahin kanadının, 2. Obama dönemi ile birlikte, bir bekle gör sürecine girdiğini ama bu süreçte Almanya ve Rusya merkezli enerji ve ekonomi yoğunlaşmasını gerçekleştirdiklerini bize gösteriyor. Öte yandan Rusya’nın yeni dış politika doktrini, hem ABD’nin Obama ile birlikte iyice belirginleşen yeni dış politika ve savunma stratejisine bir cevaptır hem de Rusya’nın, ABD’nin Önasya’da ve Ortadoğu’da oluşmaya başlayan boşluğunu Avrasya Birliği’ni öne çıkararak doldurmaya dönüktür. Rusya’nın buradaki öncelikleri Ukrayna ve Gürcistan’dır. Yakında Gürcistan’da seçimler var, burada 2008’deki işgal sürecinin devam ettiğini görmeye hazırlanalım. Öte yandan Rusya, Kafkasya’da ‘dondurulmuş’ çatışma alanları oluşturarak bölgede siyasi ve ekonomik istikrarsızlık sağlıyor ve bu yolla egemenlik kuruyor. Dağlık Karabağ sorunu böyle bir sorundur. Burada Azerbaycan haklıdır ama Minsk grubu denilen ve 1994’te ateşkesi sağlayan Rusya, ABD ve Fransa ağırlıklı yapı, yalnız ateşkesle idare etmekte ve kalıcı barışı ertelemektedir. Çünkü burada Rusya, ABD ve Fransa’nın geride durmasını kullanmaktadır. Böyle olunca Azerbaycan’ın diplomatik haklılığı bir işe yaramamakta hatta dondurulmuş çatışma ortamı Rusya-İran hatta ötesi Almanya ittifakını güçlendirmektedir .
Öte yandan Türkiye-Azerbaycan ve Türkiye-K.Irak’ın enerji işbirlikleri ve özellikle Azeri kökenli enerji şirketi SOCAR’ın iddialı çıkışı bu denklemde önemli bir yer bulacaktır. Ayrıca bu gelişme bölgede barış yerine savaşla devam etmek isteyen güçleri rahatsız da edecektir. Şuna dikkat edin, bölge halkları kendi kaynaklarını, öz güçlerini kullandıkları zaman orada ilk önce ekonomi sonra demokrasi gelişiyor. Sonuç olarak şunu söyleyebilirim; bölgede tekelci yapıların özellikle enerji alanında kırılması, SOCAR gibi yeni alternatif yapıların, oyuncuların güçlenmesi barışı da güçlendirecektir.
Neyse, eski dönemin bittiğine yeni dönemin başladığına ve eski bildiklerimizin eskidiğine dair o kadar çok örnek var ki, yerimiz bitti sonra devam ederiz.