Küfretmeden de, birtakım küçültücü sıfatlar kullanmadan da meramınızı anlatabilirsiniz.
Eski Başbakanla bir alıp veremediğim yok.
Başbakanımızdır. Hizmetleri olmuştur. Tartışmalı icraatları olmuştur. Dönemini tamamlamış ve “ilmî çalışmalarına” yoğunlaşmak üzere köşesine çekilmiştir.
Sadece bir “durum”u anlattım ve darbe gecesini güvenli evde geçirmiş olmasını “insani bir hal” olarak yorumladım.
Kaldı ki, “durumunu”, herkeslerden önce bizatihi kendisi bir televizyon kanalında anlatmış, “O geceyi korumalarımla birlikte güvenli bir evde geçirdim” demişti.
İftira atmadım.
Bühtanda bulunmadım.
Eylemini ya da tutum alışını küçümsemedim.
Nitekim darbe gecesi sosyal medya hesabından halkı sokağa çağırmış... (Sevenleri, yalanımı yüzüme vurmak için saat 01.49’de tweet attığını söylüyorlar.)
Hangi “yalanımı” yüzüme vurduklarını bilmiyorum ama hiçbir zaman “Konuşmamıştır, tweet atmamıştır, darbeye karşı tutum almamıştır” gibi bir beyanım olmadı.
Saat 01.49’da güvenli evden attığı tweeti ben de biliyorum; bilgilendirmeleri gerekmez... Halkı sokağa çağırdığı saatte halk zaten sokaktaydı ve darbe çözülmek üzereydi ama olsun... Geç de olsa, bu tutum alışı “değerli” buluyorum.
Söylediğim şey çok basitti:
Darbe gecesini güvenli evde geçirmiş eski Başbakanla, darbe gecesini Bakırköy Belediye Başkanı’nın evinde (tank izleyerek) geçirmiş Kemal Kılıçdaroğlu’nun eylemleri arasında paralellik kuramayız. Kurarsak, ayıp etmiş oluruz.
İlki, “direniş”e canlı olarak iştirak etmese de, sorumluluğunu müdriktir ve geç de olsa bunun gereğini yerine getirmiştir.
İkincisi tamamen “sorumsuz”, “duygusuz” ve “pervasız” bir adamdır.
Buradan, Sayın eski Başbakana yönelik bir suçlama çıkar mı?
Çıkarmışlar...
Başta, vaktiyle bir “yalı”nın maaşa bağladığı kimliksiz, kişiliksiz ve mütecaviz bir şahıs olmak üzere, “trol” sıfatını hak eden ne kadar gizli müntesip varsa, sözlerimden “suçlama” çıkarmış, üç gündür koro halinde küfredip duruyor...
En komiği de şu:
Sahte ismin arkasına gizlenmiş ve hangi “gizli organizasyon” tarafından “yönlendirildiği” belirsiz bir yumurta kafa, “Ahmet Kekeç trol oldu” diye yazıyor. Diğer yumurta kafalar da paylaşıyor: “Evet, trol oldu...”
İsmim belli, adresim belli, nerelerde eğleştiğim belli ama şapşal ve kişiliksiz herife göre “trol” ben oluyorum...
Muhtemelen yine saldıracaklar ama “basitleştirerek” bir kez daha anlatayım ki, en azından neye küfrettikleri bilinsin:
ByLockkullandığı iddiasıyla gözaltına alınan, sonra serbest bırakılan Ahmet Şan, en fazla Konya Spor’u temsil eder...
Kulüp başkanlığından istifa ettiğine göre, artık bir “temsil” özelliği bulunmuyor.
Demek ki, Ahmet Şan’a yönelik tepkiler, Konya ilimizi, hele Konyalıları bağlamıyormuş.
Kaldı ki, kimse Konya ilimiz için bir şey söylemedi. Konyalıları bir aidiyetle ya da mensubiyetle suçlamadı.
Dolayısıyla, Eski Başbakanın “PensilKonya” ifadesine gösterdiği tepki, son derece ağır (ve orantısız) bir tepkidir. Bu ifadeyi kullanan gazeteciye yönelik “Kripto FETÖ’cü” suçlaması da, yine son derece ağır ve biçimsiz bir suçlamadır.
Bir önceki yazımda da belirtmiştim:
Sayın eski Başbakan ille de Konya’yı ve Konyalıları koruyan bir tutum almak istiyorsa, zehir zemberek açıklamalarını öncelikle FETÖ’yle iltisaklı olduğu iddia edilen ve dolayısıyla “Konya’nın imajından eksilten” kişilere yöneltmelidir/yöneltmeliydi.
İlle de zehir zemberek sözler söylemesi gerekmez ama madem konuşmak istiyor, seçeceği “hedef” bellidir.
Eski dönemlerinde olsaydı susardı.
Daha doğrusu, “susarak” düşüncelerini aktarmayı tercih ederdi.
Martin Schulz, Cumhurbaşkanı Erdoğan için, “Bizim bağıran çağıran bir adamla işimiz olmaz. Biz Türkiye Cumhuriyeti Başbakanıyla anlaştık” dediğinde susmuştu çünkü...