Bireysel psikoterapilerde kişilerin psikiyatrik tanılarını esas alan yaklaşım baskın iken, eş/evlilik terapilerinde eşler arası ilişkinin rahatsızlığına odaklanmak daha doğrudur. Bu durum “eşler hasta değil, ilişki hasta” olarak tanımlanır.
Benzer yaklaşım aile terapilerinde de vardır. Aile terapilerinin en önemli ekollerinden biri olan “sistem yaklaşımı” aile fertlerini birbirini etkileyen bir sistem oluşturduklarını varsayar. Ailede sorun olduğunda “hasta birey” yerine ailenin ilişkiler örüntüsünün hastalandığını ve bu bozulmanın aile üyelerinden birinde belirti oluşturduğunu söylerler.
Bu iki yaklaşım da oldukça önemli bir şey söylemiş oluyor. Gerçekten de hem eş ilişkilerinde hem aile ilişkilerinde hastalıklı birey arayıp, her şeyi onun üzerinden izah etmek büyük yanılgılara sebep olur. Zaten eş terapisine gelen çiftlerin bir kısmı, tüm sorunun eşinde olduğunu, büyük ihtimalle de eşinin hasta olduğunu, terapistin de o hasta kişiyi tedavi etmesi gerektiğini düşünürler. Terapistin ilk işi bu hasta kişi yaklaşımından, iki kişinin birbirini etkileyen ilişki örüntülerine odaklanmayı sağlamaktır.
Eşlerden birinin tanı alan bir ruhsal rahatsızlığı olsa bile, evlilik sorunlarının bu eşe bağlı olduğu anlamına gelmez. Yani ilişkide haklı olup olmama psikiyatrik tanı üzerinden meşrulaştırılamaz.
Psikiyatrik rahatsızlıkları dikkate almamak da problem
Hem eş ilişkilerinde hem de aile ilişkilerinde ilişkiye ve etkileşim tarzlarına odaklanmak oldukça doğru bir yaklaşım iken, eş veya aile üyelerinden birinin bir psikiyatrik hali dolayısıyla da ilişkinin etkilenmesi mümkündür. Örneğin eşlerden veya aile üyelerinden birinin Obsesif Kompulsif Bozukluk, Manik Depresif Bozukluk, Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu vb. tanıya sahip olması ilişkilerin doğasını önemli oranda etkileme gücüne sahiptir.
Eşlerden birinin ilişki dinamiğini belirleyecek düzeyde bir rahatsızlığa sahip olduğunda, bu durumu görmemek de büyük yanılgılara yol açabilir. “Eş hasta değil ilişki hasta” yaklaşımını bu durumda esnetmek gerekir. Rahatsızlığı görüp, bireysel tedavi yaklaşımını da önermek gerekir. Eşler arası ilişkiye var olan rahatsızlığın etkilerini görmezden gelmek, olup bitenin anlaşılmasını engelleyebilir.
Bireylerin rahatsızlığı ilişkiyi bozabilir
Anlatmaya çalıştığımı bir öykü üzerinden anlatayım: “15 yıllık evlilikte iki eş arasında belirgin bir gerilim ortaya çıkmış. Kadının Obsesif Kompulsif Bozukluğu var. Erkek te ise Orta şiddette bir Öfke Kontrol Problemi mevcut. Kadın aşırı temizlikle uğraşıyor. Eve giren herkesi kapının önünde kıyafetlerini değiştirmeye zorluyor. Eşinin ve çocuklarının arkasından lavaboları temizlemeye çalışıyor. Evin düzen içinde kalması için aşırı bir uğraş içinde. Dağınıklık yaptıkları gerekçesiyle eş ve çocuklarla sık çatışma yaşıyor. Erkek ise ani ve aşırı sinirlenmesiyle tanınıyor. Sinirlenme ve sinirlendiğinde kendini kaybeder davranışlarda bulunuyor. Bu hali sadece eşe karşı değil aynı zaman da iş yerinde ve özellikle de trafikte soruna yol açıyor. Eşin temizlikle ilgili taleplerine her zaman sinirlilikle zaman zaman da öfkeyle karşılık veriyor...”
Yukarıdaki hikayede evlilik ilişkisini etkileyen başka bir çok boyut var. Bu sebeple her şey kadın ve erkeğin tanısı üzerinden izah edilemez. Ama bu iki psikiyatrik durumun ilişkiyi etkilediği de açık. Bu sebeple de iki rahatsızlık halinin tedavisinin yapılması da hedeflenmelidir.
Sonuç olarak; eş ilişkilerinde esas olan hasta eş aramak olmamalı, ilişkinin etkileşim dinamikleri esas ilgi odağı olmalı. Ancak eşlerin psikiyatrik bir rahatsızlığı var ise ve bu rahatsızlığı tedavi etmek eş ilişkisinin daha iyi hale gelmesine katkı sağlayabilir.