Ertuğrul Özkök’ün dediği gibi ben de Pazar’ı bekleyemedim yazdım.
Nasıl yazmayım ki...
Ertuğrul Özkök’ün dün köşesinde kaleme aldığı “Kardeşim yeter artık bu ‘bize neler yaptılar neler’ edebiyatı” başlıklı yazısını okudunuz mu?
En hafif deyimiyle dehşete düştüm!
Gözlerime inanamadım!
Dünkü yazısı beni dehşete düşürdü!
Ancak dehşete düşüren ne yazdığı yazıdaki “Nedir bu hala bitip tükenmek bilmeyen mağduriyet edebiyatı” sözleriydi, ne de “On yıldır iktidarda olan sizsiniz” bla bla sayıklamalarıydı.
Bu yazı normal bir Ertuğrul Özkök yazısı değildi... Bir yıla yakın zamandır, üzerine sinmiş olan ‘ürkek ve korku psikolojisi’ gitmiş yerine eski zamanların meydan okuyan Özkök’ü gelmiş...
Ürkek ve korkak psikolojisi derken ‘darbecilerin yargılanmasının mümkün olmadığına’ inananlardan biri de Özkök’tü... Bu ülkede 30 yıldır hesap sorulmayan, yargı önüne çıkartılmayan darbecilerin 12 Eylül darbesinden başlayarak yargılanmaya başladığını görünce sıranın 28 Şubat ve 27 Nisan e muhtıra dönemine geldiğini, kendisinin de yargılanacağını anladı sanırım.
Güvendiği dağlara kar yağabileceğini, “Ben Türkiye’nin bir şirket olduğuna inanıyorum ve % 52 hisse askerin geriye kalan da halkın, dolayısıyla ben asker ne derse onu yaparım” diyerek sırtını dayadığı ‘Tanrı’ komutanların birer birer yargılanıp hapse girdiğini gördü.
CNN Türk’te yayınlanan programda 28 Şubat süreci konuşulurken Can Ataklı’nın “28 Şubat sürecinde Turizm Bakanı Bahattin Yücel’in Ertuğrul Özkök ve Zafer Mutlu’nun şantajıyla istifa etmek zorunda kaldığını” iddia etmesi üzerine, yayına bağlanan Aydın Doğan’ın “Böyle yapmışsa dünyanın en şerefsiz insanıdır” sözleri hala hafızalardaki tazeliğini koruyor.
Sonrasında telefonla aradığım Ertuğrul Özkök’ün yalnız bırakılmanın, terk edilmenin ve satılmışlığın verdiği öfke ve üzüntü ve korkusundan titreyen sesi “canlı yayında andıçlanıyorum” feryatları kulağımda.
Aydın Doğan, Darbeleri Araştırma Komisyonu’nda kendisine yöneltilen 28 Şubat manşetleriyle ilgili olarak “Manşetleri atana sorun benim bir günahım yok” diyerek sattı Ertuğrul Özkök’ü...
Hapse girmekten, yargı önüne çıkmaktan ve yaptıklarının ağır bedelini ödemekten korkuyordu Ertuğrul Özkök... Ve uzunca zamandır bu korkaklık bariz bir şekilde hissediliyordu.
Ama dün kaleme aldığı yazı bütün bu korku ve endişelerini atmış bambaşka bir Ertuğrul Özkök’ü çıkardı karşıma!
***
O yazıyı okuduğum zaman aklıma gelen tek şey, uzunca zamandır fısıltı halinde duyduğumuz ancak zerre kadar ihtimal vermediğim “28 Şubat Medyası’nın aktörleri yargılanmayacaklarına dair garanti aldılar ve kendileri korumaya aldırdılar” söylentisiydi. Teker teker saymayacağım 28 Şubat’ta olanları... Atılan manşetleri...
12 yıl boyunca üniversitelerin önünde başörtülü kızların geçmesine engel olarak kurulan “barikat” turnikelerini...
Tam 3 haftadır televizyon programıma 28 Şubat mağdurlarını çıkartıyorum, kendi kişisel hikayelerini anlatmaları için ve soruyorum “affediyor musunuz” diye...
Hepsinin ortak cevabı “Devlet kendisine karşı işlenmiş olan kısmını affedip cezalandırma kararını kendisi verir. Ama bizlerin yaşadığı mağduriyeti kimsenin bizim yerimize affetme yetkisi yok. Bizler suçluların yargılanmasını ve cezaları neyse adil bir şekilde bedellerini ödemelerini istiyoruz” oluyor...
Yaralar kapanmış değil.
Acılar dinmiş değil.
Bunun adı kindarlık da değil, rövanşizm de değil... “Topyekun savaş” diyen Özkök “darbenin medya ayağı” kısmında birinci dereceden sorumlu aktörüdür ...
Bu kadar gözyaşının üzerinde kimler nasıl bir pazarlık yapabilir, hangi vicdanla koruma altına alınıp da “yargı önüne çıkmama garantisi” verilebilir. Ertuğrul Özkök bu cesareti nereden alıyor da “eee yettiniz artık” yollu bir yazıyı kaleme alabiliyor ben asıl bu sorunun peşindeyim.
Derdim Ertuğrul Özkök filan değil...
Umut ediyorum ki bu ‘cesaret’ Ertuğrul Özkök’ün kendi aymazlığı olsun ve dua ediyorum ki eğer bir yanlışın içine girilmişse geri dönülsün...
Ne Ertuğrul Özkökgillerin günahları taşınabilir bir yüktür ne de milyonlarca insanın vebali...