İki şeyi netleştirmek gerek. İlki şu; Karabağ’da ateşkes çağrısı yapmak yapmak ancak Ermenistan’a işgal ettiğin topraklardan geri çekilme şartıyla birlikte anlamlıdır ve kabul edilebilir. Türkiye’nin Azerbaycan'a desteği savaş severliğinden değil Ermenistan’ın işgalci olduğunu bildiği içindir. Nitekim bu sadece Türkiye ve Azerbaycan’ın öyle kabul ettiği bir durum da değil.
AGİK bünyesinde kurulan MİNSK Grubu da Birleşmiş Milletler belgeleri de Ermenistan’ın Dağlık Karabağ topraklarında işgalci olduğunu kabul eder. Ama her nedense bu kabul Ermenistan için bir yaptırıma dönüşmezken işgal statükoya dönüşür. Ve bu süreçte bölgenin demografisi değiştirilir.
Ermenistan işgal ettiği bölgede önce katliam yaparak, ardından da yerleşik halkı yerinden ederek Türk nüfus bırakmadığı için bugün sorunun çözümü için referandum yapalım demektedir.
Son iki yüzyılda bir istikrarsızlaştırma ve sömürme aracına dönüştürülmüş “Halkların kendi kaderini tayin hakkı”nı çözüm aracı olarak dayatmak istemektedir.
Bu Suriye’nin kuzeyinde PYD tarafından da izlenen bir taktiktir.
Onlar da kantonları birleştirebilmek için bölgede Arap ve muhalif Kürt bırakmadılar. Ki böylece “her bölge kendi kaderini kendi tayin etsin” dayatmasını masaya getirebilsinler.
Uluslarararası hukuka aykırı olarak yapılan bu yerinde etme olaylarının telafisi de ne yazık ki mümkün olamamaktadır. Çünkü uzun süren istikrarsızlık, savaş hali ve sorunları çözmek için kurulan mekanizmalar, sorunun zamana yayılmasına, kronikleşmesine ve en kötüsü de kanıksanmasına yol açmaktadır.
Ne yazık ki işler tam böyle yürütülmekte.
Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’da işgalci olduğunun bilinmesine rağmen sorunun Ermenistan’ın işgale son vermesi şeklinde değil de tarafları ateşkese davet ederek halline çalışmak aslında çözümsüzlük değirmenine su taşımaktır.
Türkiye’nin bu konuda ısrarcı tavrı, savaştan yana değil haklıdan yana olduğu içindir. Kimsenin de Türkiye’yi kışkırtıcılıkla itham etmeye hakkı da haddi de yoktur. Açık işgale karşı 30 yıldır bir arpa boyu yol kat edemeyenler problemi kendilerinde aramalıdır.
Netleşmesi gereken diğer önemli konu; Azerbaycan’ın, topraklarını Ermenistan’dan geri almak için verdiği mücadelenin ve Türkiye’nin buna desteğinin Türkiyeli Ermenilerle hiçbir alakası olmadığıdır.
Kim ki bunlar arasında bir ilişki kurmaya çalışır kışkırtıcı ve provakatördür.
Ağrı dağı ne kadar Türkiye’nin ise Türkiye de o kadar Ermeni vatandaşlarının ana yurdudur.
Türkiyeli Ermenilerin, bu olayda Ermenistan’dan yana olacakları ön kabulü ziyadesiyle yanlıştır. Böyle düşünmek Ermeni, Kürt ya da Türk olmakla değil, olsa olsa vatan mevhumunu içselleştirememekle alakalıdır.
Amerikalılar ne yapsın?
Dün iki başkan adayının tartışma performansını izledi Amerikalılar. Sadece onlar mi, dünya basını da izledi bu ekran şovunu.
Koskoca Amerike Birleşik Devletleri’nin koskoca iki partisini temsil eden adaylar, Trump ve Biden...
Birini başkan seçecekler. Daha doğrusu başkanı seçecek olan seçiciler kurulunu belirleyecekler.
Amerikan halkı için ne talihsiz bir durum.
Al birini vur ötekine derler ya, tam öyle.
ABD lidersizlik sıkıntısı yaşıyor. Avrupa ülkeleri de öyle.
Uluslararası ilişkiler ise sorunları çözecek, devletleri çekip çevirecek güçlü liderlik ve kurumların öneminin arttığı yeni bir döneme giriyor.
Türkiye başında Recep Tayyip Erdoğan olduğu için bu sürecin en şanslı ülkelerinden biri.
Bu sayede eteklerinden aşağı çekenlere rağmen bölgesel ve küresel konularda ağırlığını koyabiliyor.