Tahkir etmek için soruyor değilim, yanlış anlaşılmasın. Herkesin bildiği gibi Ermenistan’ın, kendi kapasitesi ile Azerbaycan’a tacizde bulunması sonuçları aleyhine olacak bir girişimdir. Buna rağmen 30 yıldır Karabağ işgalini sürdürebilmekte ve sivil halkın da zarar göreceği sekilde Azerbaycan’a taciz saldırıları düzenlemektedir.
Başta, iki ülkenin Dağlık Karabağ konusunda bir anlaşmazlık içinde olduğu tezinin Ermenistan işgalini perdelemek anlamına geldiğini belirtelim. Ermenistan çok büyük katliamlarla Dağlık Karabağ ve çevresindeki 7 reyonu işgal etmiştir. Bugüne kadar 1 milyondan fazla Türk, yurdundan edilmiş ve buralara Ermenilerin yerleştirilmesi suretiyle bölgenin demografisi değiştirilmiştir.
Sorunun bunca zaman çözülmemiş olmasının sebebi hikmeti de budur.
Konunun çözümü için teşkil edilen Minsk grubunun asıl misyonu, Ermenistan’ın lehine olacak şekilde süreci sürüncemede bırakmaktır. Bu taktik Karabağ’a mahsus da değildir. İşgali iki ülke arasındaki bir soruna indirgemek aynı zamanda işgalciyi meşrulaştırmak amacı taşımaktadır. İsrail’in Filistin’i işgali ve Filistin halkını kendi vatanında mülteci durumuna getirmesi de böyle bir süreçtir.
AZERBAYCAN VE ERMENİSTAN’IN DEVLET KAPASİTESİ
Ermenistan, kapasitesi, askeri ve ekonomik gücü bakımından bağımsız, kendi başına işleyen bir devlet görünümüne sahip değildir. Fakat tüm dünyada tıpkı Siyonizmin izlediği yol gibi, Ermeni soykırımı tezi üzerinden Müslüman coğrafya içinde kendini güvende hissetmediği algısı oluşturmakta ve böylece Batı dünyasında pozitif ayrımcılık görmektedir.
Hocalı Katliamı hiç konuşulmazken 1915’in savaş şartladında Rusya ile işbirliği yapan Ermeni çetelerinin tasfiyesi amacıyla başlatılan ve ne yazık ki Anadolu Ermenileri için de bir zulme dönüşen tehciri, tüm dünyaya soykırım olarak tescilletmeye çalışmaktadır.
“Ermenistan neye güvenmektedir?” sonusunun bir cevabı budur. Kendini acındırmak ve böylece yaptığının yanına kar kalacağını düşünmek.
Bir diğer güvencesi, Batı ülkelerinde Türkiye’ye karşı yükselen hasmane tavır. Bu yüzden de Ermeni basını üzerinden geçilen tüm haber ve yazılarda Azerbaycan’ın Türkiye tarafından yönlendirildiği tezi işlenmektedir. Bu yazılarda Azerbaycan’dan çok Türkiye’den bahsedilmektedir.
Bir dönem Bakü’de büyükelçi olarak görev yapmış olan CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz’ün ortaya attığı “Türkiye Azerbaycan’a cihatçı gönderiyor” yalanını da kendilerine dayanak yaptıklarına kuşku yok.
Libya, Suriye, Doğu Akdeniz konularında Türkiye’nin gördüğü düşmanca muamelenin peşine takılan fırsatçı konumundadır Ermenistan.
Ayrıca tıptı 1. Dünya Savaşı sonrası bölgenin dizaynı için öne çıkartılan Türk korkusu benzeri, bugün de Batı kamuoyu Türkiye’nin yükselen güç olmasından feci şekilde rahatsız. Ermenistan Batı’daki Türk ve İslam karşıtlığını kendi lehine işlevselleştirmek istiyor.
Elektriğini İran’ın, silahını Rusya’nın verdiği, mutfak giderlerini de diasporadan gelen para ile çeviren bir ülkeden bahsediyoruz sonuçta.
Sovyet dönemi sonrası Azerbaycan’ın durumu da perişandı ama bugün çehresi tamamen değişmiş, doğal gaz ve petrol gelirlerini hem halkına yansıtabilmiş hem de ülke ekonomisine yatırım girdisine dönüştürebilmiş güçlü bir ülkeden bahsediyoruz.
Ermenistan ise 30-40 yıl geride.
2013’deki seçimler için Erivan ve Gümrü’de bir süre bulundum. Market raflarındaki ürünlerin fiyatı ile ortalama bir memurun maaşını karşılaştırdığında çevirmesi imkansız bir dengesizlik olduğu görülüyordu. Eğitimli memur sınıfın geliri 100-150 dolar civarındaydı. Market rafları ise Türkiye’den farklı değildi. “İnsanlar nasıl geçiniyor?” diye sorduğumuzda, “Herkesin ya diasporadan aldığı yardım var ya da her aileden Türkiye ve Rusya’da işçi olarak çalışan biri var” cevabını almıştık.
Ermenistan bu haliyle neye güveniyor? Evet ilk akla gelen benim yukarıda saydıklarım değil, Rusya. Ama bu son olayda Rusya’dan çok Batı’nın psikolojik desteğine güveniyor gibi. Zira Paşinyan ülkedeki Rusyacılara karşı Batıcılığıyla biliniyor. Dolayısıyla bu durum, göbekten bağlı olduğu Putin’i pek de hoşnut etmiyor.