‘Ermenistan-Azerbaycan’ fiilî savaşı, Ermenistan’ın esaslı tökezlemesi üzerine, Rusya, yine yapacağını yaptı ve dayatmayla, 10 Ekim günü saat 12.00’den itibaren bir ‘ateş-kes’le durmuş gibi gözüküyor. ‘Fiilî savaş’ diyorum, çünkü resmen ilân edilmiş bir savaş durumu yok..
***Azerbaycan’ın Ermenistan karşısında ilk kez bir dirayetli duruş sergilemesi sebebiyle, bizim kamuoyunda, epeyce bir heyecan meydana getirdi.
Ama, konu sadece iki ülke arasındaki bir mes’ele değil..
‘Azerbaycan- Ermenistan Gerilimi’ iki ülkenin dövüşmesi olsaydı, -en azından- hangi tarafın diğerinden daha haklı olduğuna inanırsam, o tarafın yanında olurdum. Yani, aynı dili konuşmak veya aynı din ve inançtan olmak, bir aslî ölçü olmazdı.
***Bu gerilim, hattâ (Türkiye, İran ve Rusya’yı da dahil edersek) 5 ülke arasında da değil.. Amerika, Fransa, İngiltere, Yunanistan ve diğer ülkelerin her birisinin de bu mes’elenin bir köşesinde yer aldıkları âşikar..
Nitekim, Ermenistan başbakanı Nikol Paşinyan da, konuyu, Türkiye’yle ilişkilendirip, Avrupa’da asırlarca var olan Osmanlı ve Müslüman korkusunu daha bir hortlatmaya çalışıyor ve ‘Türkiye’yi durdurmazsanız, Türkiye’nin Viyana önlerine tekrar geldiğini ve doğuda da taa Orta Asya’lara kadar uzanan yayılmacı bir siyaset izlediğini görürsünüz..’ kabilinden kâbuslu hikayelerle anlatıyor.
Devlet olmanın tabiatında var olan bir durum bu..
Güçlenirseniz, bunu diğer devletler, kendileri için yaklaşmakta olan bir tehlike olarak görürler. Zayıflarsanız, o zaman da sizi yutmakta başkalarından geri kalmamak için bir yarış başlar..
Bunu, Osmanlı’nın tarih sahnesinden bertaraf oluşu ve sonrasında yaşamadık mı?
***Bu hatırlatmadan sonra, bizim kamuoyunda Karabağ’ın coğrafî konumu hakkında genelde fazlaca bir bilgi olmadığını, konuya sadece bir etnik yarıştırma duygusuyla bakıldığını da belirtelim. Bu konuyla Türkiye kadar, İran ve Rusya’nın da ilgilendiğini unutmamak gerekiyor.
***Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği döneminde -nazarî olarak- bu birliği oluşturan bu ‘Cumhuriyet’lerin herbirisinin sınırları, başkent Moskova’dan belirlenmişti. Ermenistan’da Azerbaycanlı on binlerce Türk yaşadığı gibi, Azerbaycan’da da bir o kadar ermeni yaşıyordu.
Hele de, 100 sene öncesine kadar, halkının ekseriyetini Müslümanların oluşturduğu ve (Türkiye’nin elindeki Kuzey Kıbrıs kadar, 3 bin küsur km.kare kadar büyüklükte Dağlık Karabağ bölgesi ise, Ermenistan’la coğrafî bir bağı olmayan ve ve ermeni zenginlerinin sayfiyesi /yazlığı haline gelmiş ve Azerbaycan’ın içinde bir vilayet durumundaydı.
(Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, bir yerde doğru söylüyor ve ‘Karabağ, evet Azerbaycan sınırları içinde gözüküyor, ama, burası Stalin’in belirleyip dayattığı bir haritadır’ diyordu. Ama, ‘Stalin’in dayattığı..’ diye, nice sınırlar daha bugün tartışılırsa, bundan muhtemelen, en fazla da Ermenistan zararlı çıkar. Çünkü, Ermenistan’ın başkenti Erivan / İranlıların deyimiye İrevan, /Osmanlı dönemindeki ismiyle Revan, 100 sene öncelere kadar, halkının büyük ekseriyetli Müslüman olan bir İslâm şehriydi.)
***Ancaak, 1990 yılının Ocak ayı ortasında, Azerbaycan’ın Sumgayt şehrinde çıkan bir ermeni- türk etnik geriliminde 30 kadar insan, öldürülünce... Sovyet Rusya rejiminin son lideri Mihail Gorbaçov, sükûneti sağlamak gerekçesiyle tanklarını Bakû üzerine sürdü ve 600’e yakın Azerbaycanlı, bu askerî zorbalık gösterisine karşı direnirken can verdi.
Gorbaçov’un ülkeyi ve rejimi komünist sistemden uzaklaştırmakta olduğu endişesine kapılan Kızılordu Şefleri, 1991 Ağustosu’nda Sovyet Rusya’da, bir ‘askerî darbe’ye giriştiler ve Gorbaçov tutuklandı. Lâkin, o darbe teşebbüsü, Boris Yeltsin liderliğindeki halk direnişiyle bozguna uğratıldı. Gorbaçov da kurtarılmıştı, ama artık inisiyatif Yeltsin’in eline geçmiş ve Sovyetler Birliği’nin ‘defin ruhsatiyesi’ mesâbesindeki bir belgeyi Gorbaçev’e imzalatmıştı.
Böylece, Sovyet sistemi sona ermiş; Sovyetler Birliği’ni oluşturan ‘Cumhuriyet’ler Stalin zamanında belirlenmiş olan sınırlar içinde, ‘bağımsız devletler’ haline gelmiş ve ortaya 15-16 yeni devlet çıkmış ve o cumhuriyetlerdeki tek örgütlü yapı olan eski komünist partilerin liderlerinin pek çoğu, sahneye bir anda, ‘bağımsızlık kahramanları’ ve bu yeni devletlerin başkanları olarak çık(arıl)mışlardı.
O sırada, Batı dünyası medyalarının ‘Doğu Hristiyanlığının Kafkasya’daki kahraman bekçileri’ olarak nitelediği Ermenistan’da ise, bütün siyasî gruplar, nüfusun son 100 yıl içinde ermeni ekseriyetli bir konuma gelmesine bakarak, ‘Karabağ bizimdir..’ diyorlardı.
***İşte o hengâmede, Azerbaycan’da da bir hükûmet otoritesi henüz kutulamamıştı. Sosyal çalkantılar arasında, Ebulfazl Aliyev (Elçibey) iktidara geldi. Azerbaycan’daki rahatsızlıkları fırsat bilen- Ermenistan, arkasına Rusya ve Batı dünyasının desteğini de alarak Karabağ’ı kendi toprağına katmaya kalkıştı. Elçibey, Türkiye’den yardım istediği halde, bir yardım alamadı. Halbuki, Elçibey Türkiye’ye gelip, ‘Men Böyük Atatürk’ün asgeriyem..’ diye nutuklar irad eylemiş, ‘laik’ mesajlar vermiş, arkasından da ‘Büyük Azerbaycan’ın kurulması’ gibi laflar etmeye başlamıştı. Elçibey, içerde durumu kontrol edemezken bu iddialı lafları edebiliyordu. Ama, bu sözler, İran Azerbaycanı’nı İran’dan koparmaya yönelik emperial odakların da bir ekmeğine yağ sürüyordu. Bu da, tabiatiyle İran’ı işkillendiriyordu. Çünkü, İran Azerbaycanı’daki halk, İran nüfusunun yüzde 35-40’ı kadar tahmin ediliyordu
***Elçibey Temmuz 1993’de Bakû’dan kaçıp, doğum yeri olan Nahcivan’ın Ordubad kasabasına sığındı. Yerine, Azerbaycan Meclisi tarafından, Sovyetler zamanında ünlü bir komünist lider olan Haydar Aliyev cumhurbaşkanı seçildi.
Rusya da ayrı bir endişenin içindeydi.. O da, Türkiye’nin Rusya’yı güneyden kuşatabileceği endişesini taşıyordu. (Rus siyasetçilerinden ünlü Jirinowsky de, ‘Türkiye’nin Rusya’yı güneyden tehdid eden bir güç birliği oluşturmaya çalıştığı’ gibi iddialarını daha birkaç ay önce de tekrarlamadı mı?) Ayrıca, İran da, kuzey sınırlarının bütünüyle Türkiye’yle ittifak edebilecek rejimlerin eline geçmesinin ve Türkiye’nin Orta Asya’ya doğru uzamasının kendisi için de bir tehdit oluşturacağını’ düşünüyordu.
Ermenistan da, ‘Türkiye’nin, taa Orta Asya’ya kadar uzanan Türk halklarıyla bütünleşmesine karşı kendisinin arada bir coğrafî engel oluşturduğunu’ ileri sürüyordu.
***Türkiye, Ermenistan’ı bağımsız devlet olarak tanımıştı, ama, Azerbaycan’ın yüzde 20’sini işgal etmesi üzerine, onunla olan ortak sınırını kapatmıştı. Ermenistan’ın Rusya’yla da coğrafî sınırı kalmamıştı. Böyle olunca, Ermenistan’ın dünyaya açılan tek kapısı olarak İran kalmıştı. Elbette bu durum, Amerika’daki güçlü ermeni lobisini, Amerikan siyasetçilerini İran konusunda sert davranmaktan engellemeye sevk ediyordu.
***Öte yandan, İran Azerbaycanı’nın büyük şehirlerinden Erdebil’in Cuma İmamı (ki, her şehrin Cuma İmamları, İnkılab Rehberi tarafından belirlenir), geçen haftaki Cuma Namazı hutbesinde, ‘Azerbaycan Hükûmeti’ni suçluyor, onun İsrail rejimiyle işbirliği yaptığını ve dahası, öldürülen İran’lı nükleer fizikçilerin Azerbaycan’da eğitildiğini’ ileri sürüyor ve ayrıca; ‘Türkiye’nin Ermenistan’a karşı çıkıyor gibi davranmasına aldanmayın, Ermenistan pazarları Türkiye mallarıyla dolu..’ diye sözler ediyordu.
***Görülüyor ki, Azerbaycan -Ermenistan ihtilafı, sadece iki ülkeyi değil, ilk planda İran, Türkiye ve Rusya’yı ve daha geniş çapta ise, bütün dünyayı ilgilendiriyor.
Konu, daha çetrefilli hale gelebilecek istidatta..