Hollywood’un iki usta oyuncusu Liam Nelson ve Ed Harris, ilk kez Gece Takibi filmi için bir araya geldi. Nelson ve Harris, STAR pazar’a konuştu.
JIMMY, Brooklyn’de eski bir tetikçi, en iyi arkadaşı Shawn ise bir mafya babası. Ve Jimmy, suç dünyasındaki ailesi ile kendisini uzun zaman önce terk etmiş gerçek ailesi arasında bir tercih yapmak, oğlunu bir gece boyunca azılı tetikçilerden korumak zorunda... 60’lı yılların Amerikası’ndaki gangster dünyasını atlanan ünlü bir romandan yola çıkılarak çekilen Run All Night/ Gece Takibi filmi, Jimmy ve Shawn karakterleri üzerinden Liam Neeson ve Ed Harris’i bir araya getirdi. Tabii ki bu iki usta isim yan yana gelirse, ortaya mutlaka seyredilmesi gereken bir film çıkar. Oscar adayı Schindler’in Listesi ve Apollo 13 filmlerindeki oyunculuklarıyla hafızamıza kazınan Neeson ve Harris, hem son filmlerini hem de uzun bir geçmişi olan Hollywood’taki arkadaşlıklarını anlattı.
- Karakterlerinizi bize biraz anlatır mısınız?
ED HARRIS: Karakterlerimiz, şehrin en vahşi yeri olan Hell’s Kitchen’da büyümüş ve çocukları boyunca birlikte vahşet ve zorluklara göğüs germişler. En zor zaman dilimlerinde hem de.
LIAM NEESON: Evet hem de en vahşi zamanlarda oluyor bunlar. Yani 60’larda.
ED HARRIS: İki karakter de Vietnam’da yaşıyor. Muhtemelen o zamana kadar muhtemelen birbirleri sayesinde hayatta kalabilmişler. Benim karakterim, filmin başında benim karakterim dürüst bir iş adamı olmaya çalışıyor fakat Liam’ın karakteri biraz dışarıda kalmış. Yani demek istiyorum ki geçmişte yaptığımız veya onun benim için yaptığı şeylerden pişmanlık duyuyor ve bunun acısını yaşıyor. Benim karakterimse ona yardımcı olmaya çalışıyor. Ardından meçhul kaza oluyor ve her şey değişiyor.
HEPİMİZİN KARANLIK BİR TARAFI VAR
- Şuan karşımda ince ruhlu kişiler oturuyor fakat filmde bu tamamen farklı. Farklı vahşi hayvanlar var. Bunu nasıl sahneye taşıdınız?
ED HARRIS: Herkesin içinde karanlık bir taraf vardır. Ve bence oyunculuk bu içindeki karanlığı hiç kimseye zarar vermeden keşfetmenin güvenli bir yolu.
LIAM NEESON: Bu kesinlikle doğru. Brad’in senaryosunun harmanında biz bunu gördük. Eğer sayfalarda olmasaydı, sahnede de olmazdı.
ED HARRIS: Evet ve yönetmenimiz Jaume’un bu konuya çok güçlü bir yaklaşımı vardı. Çok iyi hazırlanmıştı ve bu konuda ne istediğini iyi biliyordu. Ayrıca Liam’ın da söylediği gibi Jaume bu filmi bir müzik besteler gibi yarattı. Demek istediğim şu ki, filmin içerisinde birçok farklı ritim var ama hala senfonik ve akıcı. Adam inanılmaz bir film yapımcısı.
- Filmdeki New York sahneleri gerçek mekan mı?
LIAM NEESON: Evet o bar gerçek bir mekandı. Barın her yerinde çekim yaptık. Barın dışından tutun içine hatta alt kattaki bodrumuna kadar her yerinde çekim yapıldı. Ed ve ben bu sahne ile ilgili konuşuyorduk. Sonuçta erkeklerin içinde bulunduğu ciddi bir toplulukta, bir kez kural koyulduğunda (bir daha) bozulamaz: “Sen benim oğlumu öldürdün ben de seninkini öldüreceğim”, “Sen benimkilerden iki kişi öldürdün ben seninkilerden üç tane öldüreceğim”... Ne kadar sert olursa olsun bunlar geçmişte gerçekten de yaşanan şeyler değil mi?
ED HARRIS: Sonuçta bu insanların çoğu ya öldü ya da hapiste. Hatta düşünceme göre karakterlerimizin ilişkisinin bir nedeni de oradan canlı çıkabilmiş olmaları. Demek istediğim, o zamanlar tam bir cehennemdi ve karakterlerimiz bunu atlatabildi.
- İlk kez aynı filmde buluştunuz, bu nasıl oldu?
LIAM NEESON: Ed ile hep beraber golf oynamaktan, birbirimizi daha iyi tanımaktan bahsederdik fakat hiç fırsatımız olmadı. Senaryoyu okuduğumuz zaman bayıldık, kelimelerden çok etkilendik. İş yapıyorlardı. Ayak uydurma kararı aldık. Ayrıca Ed ve benim yeterince geniş bir tecrübemiz var. Kendimize bu konuda güveniyorduk. Bu karakterler için masaya koyabileceğimiz şeyler, bu karakterlerin canlanmasına yeterli olurdu.
ED HARRIS: Resme girmeyi istedim çünkü Liam ile çalışmak istiyordum. Hiç beraber çalışmamıştık fakat Liam’a karşı yıllar içerisinde filizlenen ve büyüyen bir saygım vardı. Onunla beraber çalışmak tam bir zevkti.
Başka yönetmende bunları göremezsiniz
- Kariyerli iki yıldız oyuncu olarak, sette yönetmenlerle nasıl bir diyolog içindesiniz? Sizi yönetmekle mi uğraşıyorlar yoksa siz kendi içgüdülerinizle mi yürüyorsunuz?
LIam Neeson: Ben yönetilmeyi severim aslına bakarsanız.
Ed HarrIs: Evet, ben de yönetilmeyi severim. Jaume ile çalışmayı çok sevdim mesela. Gerçekten yardımcı olabilecek şeyler söylüyordu. “Şunu yapsanız acaba nasıl olur?”, “Mesela şöyle deneyin” gibi sözleri gerçekten yardımcı oldu.
Lam Neeson: Jaume Collet-Serra’nın bir yönetmen olarak aktör ile çalışma şekli inanılmaz. “Bence biraz daha hızlı konuş” ya da “Bunu biraz daha hızlı yapabilir misin?” demek yerine “Bence senin karakterin şu an kendini çok yaşlı hissediyor” deyip, kararı sana bırakıyor ve genelde “Ah, evet!” dedirtiyor. Ve bu senin bir sonraki çekeceğin sahneyi etkiliyor ki bu bana gerçekten de ilham veren bir şey. Çoğu yönetmende bu tarz tavsiyeler göremezsin.