“Çocukları nasıl yetiştirmeli?” sorusunun cevabını farklı alanlardan gelen bilgilerin sentezi ile oluşturmak gerekiyor. Bir yandan insanlığın getirdiği tarihsel birikim ve deneyim var. Öbür taraftan son bir yüzyılın ağırlıklı olarak psikoloji/psikiyatri alanından gelen bilgiler var. Psikoloji bilgisinin bir kısmı “gelişimsel psikoloji” alanının deney ve araştırmalarından geliyor. Diğer bir kısmı ise klinik tecrübelerden geliyor. Başka bir kaynaktan “pozitif psikoloji” hareketinden alınmalı.
Benim bugün tartışacağım şey, klinik alandan gelen bilgi olacak. Üstelik ergen ve erişkinleri dinlemekten kaynaklanan bilgilerden bahsedeceğim. Burada bahsedeceğimin, gerçekliğin bir yüzü olduğunu hatırlatmalıyım. Ama ciddiye alınmaya değer bir yüz.
Üstelik canice şeylerden bahsetmeyeceğim. Çocuklarına aktif işkence eden veya tecavüz eden baba veya annelerin hikayelerinden bahsetmeyeceğim. Cinsel tacizin çocukların zihinlerini, benliklerini parçaladığını zaten biliyoruz. Görünürde daha “normal” olarak görülen, ama yine de çocukların zihinlerinin bölünmesine neden olacak kadar, zihne zehirli etkide bulunan yaşantılardan bahsedeceğim.
1-Geçimsizliği olan anne babaların çocukların yanında kontrolsüz bir şekilde bu geçimsizliğini sergilemesi.Evde sürekli bir bağrışma çağrışma ve uyumsuzluğun olması. Terapi ortamında bu belirsiz ve güvensiz ortamda büyümenin göstergelerinden biri, hala zihinde kavga eden anne ve babanın kopya hologramlarının olmasıdır.
2 Terbiye amacıyla, sık, tekrarlayıcı bir şekilde çocukların dövülmesi.Bu anne babaların çoğu, işkenceci veya “kötü” değiller. Çoğunlukla öfkesini kontrol edemeyen anne ve babalar çocuğu dövüyor. Bazen de babalar dövme ve korkutmayı ana eğitim metodu haline getiriyor. Biraz zor doğası olan bir çocuğu döverek kontrol altına alacaklarını düşünüyorlar. Terapi ortamında bu dayakların hala bedensel hafızası yaşanabiliyor, zihinde halen döven anne ve babanın zihinsel imajları görülebiliyor. Erişkin kişi anne ve babasını affedip edememe gerilimini yaşayıp, onlara duygusal açıdan yakın olmakta zorlanıyorlar.
3-Çocukların yaptıkları bir şey için değil de karakter özelliklerine, özlerine yönelik aşırı bir eleştiri ve kıyaslamaların yapılması.“Sen yaramazsın”, “sen aptalsın”, “sen beceriksizsin”, “Teyzenin oğul/kızı, amcanın oğlu/kızı başarılı sen başarısızsın”, “senden adam olmaz” vb. sözlerin tekrar tekrar söylenmesi. Bu eleştirilerle zihni bölünmüş ergen ve erişkin kişiler, terapi ortamında, halen bu sözlerin zihinlerinde yankılandığını söylüyorlar.
4-Çocuğu cezalandırmak amaçlı dolap, karanlık oda, banyo gibi yerlere kilitlemek ve orada saatlerce tutmak.Bazen terapi sırasında zihinde halen o kapalı yerde olan bir çocuğu oradan çıkarıp almaya çalışınca, insan zihni için ne derece travmatik olduğunu anlayabiliyorum.
5- Çocuğun unutulması, tek başına bırakılması, yeterli ilgi ve alakanın olmaması.Bazen aileler, özellikle son çocuklarda, istenmeden olan çocuklarda, çocuğu bir kenarda bırakıp kendi başına büyümesi bekleniyor. Bu çocukların karnı doyuyor ama zihinleri aç kalıyor. Çocuklar zihinlerini hayal dünyası ile doldurmaya çalışıyorlar. Aşırı yalnızlık bir çocuğun zihnini bölebiliyor. Terapi ortamında, çocuğun yalnız dünyasında oluşturduğu varlıklar ve yaratıklar, erişkinlikte de zihinsel aktiviteleri devam edebiliyor.
Sonuç olarak, çocukluk çağı travmalarını sadece canice davranışlar üzerinden algılamak yanlış. Etrafında “kötü” olarak bilinmeyen, yaptıklarını bir “kötülük” olarak görmeyen ortalama anne ve babalar da çocuğa zarar verebiliyor.