Hrant Dink cinayeti yakın tarihimizin en önemli olaylarının, en büyük devlet skandallarının başında geliyor; Erhan Tuncel de bu sürecin kilit ismi.
Kilit isim diyorum zira iki farklı dünya arasında tek bağlantı bu isim.
Bir tarafta, bir ramazan davulcusu ile cinayet gününde on yedi yaşında olan bir oğlan çocuğu var, ve birileri, hepimizle dalga geçercesine, bu korkunç ve planlı cinayeti bu ikilinin, bir ramazan davulcusu ile, azmettirici, bir çocuğun, tetikçi, işlediğine bizlere inandırmaya çalışıyor, en hafif deyimiyle ayıptır.
Öbür tarafta ise karanlık, uğursuz, şerefsiz bir grup var ve bu iki grup arasında tek bağlantı Erhan Tuncel.
Nasıl oldu bilemiyorum, Erhan Tuncel tahliye oldu, tahliye sonrası neler yaşandı, kimlerle görüştü bilemem ama 17 Eylül 2013 tarihinde mahkeme Erhan Tuncel’in yeniden tutuklanmasına ve tutuklu yargılanmasına karar verdi.
Ama, 17 Eylül’den günümüze, yaklaşık bir ay oldu, Erhan Tuncel hala teslim olmadı, yakalanamadı.
Peki, çok merak ediyorum, Erhan Tuncel’in tahliyesi ile son yakalama kararı arasında istihbarat teşkilatlarımız kendisini izlemediler mi?
İzlemediler ise, yine aklıma takılıyor, istihbarat teşkilatlarımız ne iş yaparlar?
Emniyet istihbaratı mı, MİT mi, Jandarma istihbaratı mı, görev ve yetkileri nerede başlar, nerede biter bilemem, ama bu süre içinde Erhan Tuncel bu istihbarat kurumlarından biri tarafından her saniye izlenmedi ise, ortada büyük, çok büyük bir devlet skandalı var demektir.
Tüm bu değerlendirmeleri devletin, en azından bir bölümünün, devlet haysiyetini hala taşıyan bir bölümünün, bu menfur cinayeti bir biçimde gerçek boyutlarıyla aydınlatmak istediği varsayımıyla yapıyorum.
Ancak, Erhan Tuncel’in hala yakalanamamış olması, yani tahliye sonrası izlenmemiş olması içimdeki bu küçük ve naif vatandaş umut kırıntısını da götürüyor.
Birileri çıkıp bana “Erhan Tuncel hala takip altında, attığı adımları yakalama emri sonrası da tabi ki izliyoruz” der mi bilemem ama birileri Tuncel’i ortadan kaldırırsa yukarıda belirttiğim iki dünya, Pelitli dünyası ve esas uğursuz, şerefsiz dünya ile ilişki tümüyle ve geri dönüşsüz olarak kopar, Türkiye de bu sorumluluğu taşıyamayabilir.
Yazımda “şerefsiz” ifadesini bir ruh halinin, dinmeyen bir kızgınlığın tezahürü olarak kullanmıyorum, bilinçli bir biçimde yazıyorum.
Olay bana çocukluğumuzda oynadığımız kulaktan kulağa telefon oyununu hatırlatıyor, zincirin bir yerinde kulağa fısıldadığımız Mahmut kelimesi armut olurdu, bir kasıt da yoktu, biz de eğlenirdik, zinciri kıran ceza (!) alırdı.
Burada ise, başta Trabzon’daki kimi kamu birimlerine olmak üzere, yapılan ihbarlar ama gerekli yerlere ulaşmayan, zincirin bir yerinde kırılan, kaybolan, Mahmut iken armut olan ihbarlar, bilgiler var ve bu zincirin nasıl ve nerede kırıldığını devletimiz (!) hala bulamıyor (!), her aklı başında, insaflı, vicdanlı kişi bu işi çok kolay çözebilir, bu kulaktan kulağa oyununda zinciri kıran ödüllendiriliyor.
Şayet bu zincirin bir yerinde bu bilgileri, ihbarları kasten Mahmut’tan armuta çevirenler varsa, ki mantık böyle söylüyor, bu kasten zinciri kıranlar için “şerefsiz” sıfatını kullanıyorum, bugüne dek kendilerini gizlediler, başkaları da bunları gizledi, korudu, umarım bu “şerefsiz” kelimesine alınırlar, dava açarlar, biz de bu şerefsizleri öğrenmiş oluruz ama onlarda bu kadar bir şerefin dahi olmadığını da biliyorum.
Bu “şerefsiz” kelimesini bu zinciri kasten, bilerek, bazı şeyleri saklamak, gizlemek amacıyla kıranlar için kullanıyorum, tam da uyuyor kendilerine sanki.
Sahi, başa dönelim, 17 Eylül’den günümüze Erhan Tuncel nerede, nasıl, neden yakalanamıyor?
Erhan Abi’yi hangi “büyük abiler” koruyor?
Erhan Abi’yi aynı “büyük abiler” sonsuza kadar susturabilirler, bundan çok korkuyorum.
“Erhan Abi”nin hayat güvencesi bildiklerini HEMEN resmi kayda geçirmesindedir.
Hepimizin Kurban Bayramı kutlu olsun.