Türkiye, terör sorunundan kendi yöntemleriyle ve tek başına kurtulmaya çalışıyor. Başarılı olur mu bilinmez, ancak başarması halinde Ankara’nın Ortadoğu’da daha etkili olacağı muhakkak. Bu durum Şam, Bağdat, Tahran ve Tel Aviv gibi başkentlerden endişe ile izleniyor. Küresel aktörler de Türkiye’nin terör örgütünü tasfiye etme çabasını büyük bir dikkatle takip ediyor.
Arap Baharı’ndan sonra Ortadoğu’da Türkiye’ye dönük iki stratejinin geliştiğini görüyoruz: İlki Türkiye’yi büyük Ortadoğu iç savaşına çekmek; ikincisi ise Arap Baharı’nı Türkiye’nin içine çekmek, başka bir deyişle bölgedeki iç çatışmaları Türkiye’ye ihraç edebilmek. Her iki hedef için de PKK ve benzeri örgütler mükemmel araçlar. Aynı şekilde mezhep temelli bir ayrışma da Türkiye’yi iç savaşlara çekmeye ya da iç savaşları Türkiye’ye taşımaya yardımcı olabilir.
Ankara saldırıları
Diğer taraftan Türkiye’deki derin yapı ve ondan çok daha geniş bir kesimi etkisi altında tutan Ergenekoncu anlayış hala diri ve fırsat kolluyor. İşte bu noktada Türkiye’yi çatışmalara çekmek isteyen dış güç odakları ile içeride değişiklik isteyen güçlerin çıkarları kesişiyor.
Paris’te üç PKK’lının infazı, Ankara’da ABD Elçiliği’ne canlı bomba saldırısı ve son olarak AK Parti Genel Merkezi ile Adalet Bakanlığı’na yapılan saldırılar bu çerçeve dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Söz konusu saldırılarda İmralı ile başlayan görüşmelerin hedef alındığı doğrudur. Görüşmeleri durdurmak, daha da önemlisi görüşmeleri manipüle etmek, yani istenilen yöne çevirmek saldırılardan beklenen bir sonuç olabilir. Nitekim Paris’teki cinayetlerden Abdullah Öcalan’ın ne kadar etkilendiğini basına sızan tutanaklardan öğrenmiştik. Belli ki önceki akşam Ankara’da gerçekleşen saldırılarla AK Parti’de de benzeri etkiler (korkutma vs.) ortaya çıkarılmaya çalışılıyor.
Ergenekon bitti mi?
Meselenin içinde dış unsurların bulunduğu muhakkak. Suriye ve müttefikleri PKK dışında yeni terör unsurlarını da ortaya çıkararak bir anlamda Suriye’deki iç savaşı Türkiye’ye taşımanın, böylece Türkleri Ortadoğu’da durdurmanın hevesinde. Ancak bu unsurları ortaya çıkarmada içeride müttefikler buldukları da açık.
Ankara saldırılarının Ergenekon Davası’nda önemli bir aşama dönülürken gelmesi de ilginç bir tesadüf oldu. Savcı mütalaasında ‘Ergenekon’ adlı bir terör örgütünün var olduğunu, bunda şüphe bulunmadığını belirterek 35 müebbet istedi. Darbeye teşebbüsten müebbet istenenlerden Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ zamanında İstanbul’un orta yerinde gömülü bulunan lav silahları için “boru parçası” demişti. Lav silahının boru parçası olmadığını Ankara’da gördük. Acaba AK Parti Genel Merkezi’ne karşı kullanılan silah nerede saklanmıştı? Başbuğ, darbe planlarının yazılı bulunduğu belgeyi ise “kâğıt parçası” olarak nitelendirerek adeta davaları akamete uğratmaya çalışmıştı.
Yolun başındayız
Başbuğ ve diğerleri örgüt üyesi midir, bunu bilemem, ancak Türkiye’de Ergenekon’dan çok daha köklü ve geniş bir Ergenekon anlayışının bulunduğu aşikâr. Türkiye’yi terör ve dış müdahalelere açık hale getiren de bu anlayış. Türkiye’nin en büyük sorunu ne Kürt Sorunu, ne de terör, en büyük sorunumuz Ergenekon’da simgeleşen darbecilik ve militarizm anlayışıdır ve bu anlayış birkaç dava ile sona ermez.
İmralı görüşmelerinde çok keskin virajlar başlıyor. Ne yazık ki bundan sonra Ankara’dakine benzer saldırıları da, PKK üzerinden sabotaj denemelerini de daha sık göreceğiz. Karşımızda dikensiz bir gül bahçesi yok...