Geçenlerde ünlü bir gazeteci şöyle diyordu: Bu ülkede artık hiçbir gazetecinin 10 gün sonrası belli değil! “Sizi de içeri atarlar mı” diye sorduklarında ise gazeteci “niye içeri atsınlar ki? demeyeceğim. Atmaları için hukuki bir gerekçe olması gerekmiyor. Suça gerek yok, niyet yeterli!” deyiveriyor. O’na göre savcı ve hâkimler imzalı-imzasız bir ihbar olsun diye dört gözle bekliyorlar.
Buna göre Türkiye insan haklarında NAZİ Almanyası’ndan bile daha beter bir yerde olmalı. Savcılar hâkimlerle el ele vermiş suça bile bakmadan akıllarına eseni içeri atıyorlar. Adamın bakışlarından niyetini anlıyorlar, gözlerine bir bakıyorlar hoop gazeteci içeride...
Darbeci medya
Bu gazeteci tek de değil. Yazdığı gazetede neredeyse tüm köşe yazıları Ergenekon ve benzeri davaların sanıklarını koruyan, mahkemeleri yerden yere vuran yazılarla dolu. Gazetenin haberleri de iddianamelerden cımbızlanmış sözde hatalarla dolu. Sadece o gazete değil, o gazeteyi yayınlayan gruptaki neredeyse tüm yayınlar Ergenekon ve Balyoz sanıklarını kahraman olarak yansıtıyor.
Sadece gazeteler mi, kendisini Ergenekon davasında taraf olarak gören ve her gün bu davalar aleyhine haber yapan TV kanalları bile var. Doğrusunu isterseniz Ergenekon veya Balyoz Davası’nda hâkim olmak istemezdim.
Yasalarımız bu konuda katı aslında, davaları etkilemeye dönük her türlü açıklama ve girişim suç sayılıyor. Diğer taraftan sanki sırf zanlıları savunmak için gazete ve televizyonlar kurulmuş...
Darbeci zihniyet
Peki, bu davalarda hangi suçlar görülüyor? Adam öldürmek, öldürmeye girişim, TSK’dan silah kaçırmak ve bunları ülkenin dört bir tarafına gömmek, insanların telefonlarını dinlemek, fişlemek, gizli belgeleri kaçırmak ve depolamak, terör örgütü kurmak, üye olmak, terör örgütlerine destek olmak, bölücülük ve daha birçok suç bu davalarda görülüyor. Örneğin hâkim Mustafa Yücel Özbilgin’in de katledildiği Danıştay saldırısı Ergenekon Davası’nın konularından. Ama davalara konu olan asıl suç darbeye zemin hazırlamak, ülkenin siyasi rejimini değiştirmeye girişim.
Suçları geçtim, sorun bir zihniyet sorunu. Bugün birilerinin kutsamaya çalıştığı Silivri aslında bir zihniyetin sembolü haline gelmiştir. O zihniyete göre ülkenin kurucu ideolojisi saydıkları Kemalizm, milletten kaç kişi ölürse ölsün mutlaka yeniden iktidara getirilmelidir.
Buna göre ülkenin idaresi seçilmişlere değil, seçkinlere aittir ve bunu korumak için terörse terör, darbeyse darbe yapılır. İşte asıl yargılanan bu zihniyettir. Milleti asıl yaralayan da budur. Yani hiç kimse bu davalardaki zanlılara karşı kin veya nefret gütmemektedir, burada eleştirdiğimiz nokta da bazı basın-yayın organlarının bazı mahkûmlar için hak ve adalet aramaları değildir. Kendisini merkez medya veya sol olarak tasnif eden pek çok gazete ve tv hak ve hukuk derken bir zihniyeti savunmaktadır. Bu zihniyeti ayakta tutabilmek için yargılananları kullanmaktadırlar.
Yeni Ergenekon
Korkarım bizler içeridekiler ile uğraşırken dışarıda bu zihniyetin yeni versiyonları çimlenmeye başladı bile. En kötüsü ise Ergenekon zihniyeti ile mücadele etmesi gerekenler de derin bir rahatlığa girmek üzereler. Bazılarımız hala derin devleti sadece Genelkurmay Başkanı, MİT Müsteşarı ve çevresi sanıyoruz. Derin devletin derin bağlantılarını takip etmeyi bir süre sonra unutuveriyoruz. Oysa derin yapı sandığımızdan daha sinsi ve akıllı. 28 Şubat’tan beri suret-i Hak’tan görünen bir damarları var ve değil partilerin içine girmek, cemaatlerin ve hatta tarikatların bile içindeler. Ve şimdi ilk hedefleri mahalleyi değil, ibadet edenlerden ilk safı dağıtmak.