Eren Erdem Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili, Paralel Yapı’nın CHP içine koyduğu tuzluklardan biri. Ama bu tuzluk, vakti zamanında AK Parti’ye yerleştirilen tuzluklardan biraz farklı. Masada birinin onu alıp kullanmasını beklemiyor, masa masa dolaşıyor; İran’dan Esed’e, oradan Putin’e yol buluyor, kerametini dolaştığı masalardan alan sözde vekilin asıl misyonunun ise ajan-provokatörlük olduğu anlaşılıyor.
Bu sözde vekil geçen hafta Meclis Genel Kurulu’nda Türkiye’yi teröristlere zehirli sarin gazı bileşenleri temin etmekle suçladı. Türkmenlere yardım götüren MİT TIR’larının DAEŞ’e silah götürdüğü yalanını ağabeyi Sezgin Tanrıkulu gibi o da TBMM çatısı altında dile getirdi. Türkiye’yi Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nden yargılatma amacına delil oluşturmak için seferber olmuş ihanet çetesinin birer aparatı olarak kendisine verilen görevi yerine getirdi.
Paralel Yapı üyesi savcıların hazırladığı ancak bir ihanet belgesi değeri taşıyan iddianamenin kopyasını da sözde delil diye kameralara gösterdi.
TBMM çatısı altında gerçekleştirdiği bu tiyatronun ardından belli ki İranlı ağabeylerinin verdiği esinle Rusya’daki yandaş medya organı Russia Today’e yalanlarla dolu bir röportaj verdi. Yalanına delil ise TBMM’de bir hafta önce söylediği yine kendi yalanı oldu.
Zamanı uysa Esed’in 2013 Ağustos’unda çoğu çocuk 1300 kişiyi kimyasal silahla öldürdüğü o korkunç katliamı da MİT TIR’larına bağlayacak, “Türkiye IŞİD’e kimyasal silah gönderdi, IŞİD de katliam yaptı” şeklinde tezvirat yapacak...
MİT TIR’ları bahsinin nasıl bir casusluk operasyonu olduğunu, savcısıyla, emniyetçisiyle, jandarma çavuşuyla ve karşılama heyetindeki gazetecisiyle iyi kotarılmış bir Paralel Yapı kumpası olduğu konusuna ise hiç girmeyeceğim.
Başlangıçta “bir terör örgütü” olarak ifade edilirken o terör örgütünün IŞİD olarak tescillenmesinde Paralel Devlet Yapılanması’nın amaçlarına hizmet etmek suçundan şu an tutuklu yargılanan Can Dündargillerin katkısı olduğunu, operasyonun ise sonradan aslında bir jandarma çavuş olduğu anlaşılan isimsiz ihbar telefonuyla bile değil 24.11.2012 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Suriye Ulusal Konseyi Başkanı Muaz El Hatip ile yaptığı görüşmeyi kayda almasıyla başladığını söylemekle yetinelim.
***
Eren Erdem’in yapıp ettiklerine gözü dönmüş bir akıl fukarasının sayıklamaları deyip geçelim geçmesine ama bu kepazeliğe TBMM’nin alet edilmesi, sonra da bunun neredeyse “Türkiye de gerçeği itiraf etti” şeklinde Batı basınında yer bulması, nasıl kirli bir ittifakın nasıl kara bir propaganda makinesi olarak çalıştığını gösteriyor.
Eren Erdem “Eğer İran-Türkiye karşı karşıya gelirse, Türkiye’ye karşı, İran safında olurum! İran düşerse, bütün doğu düşer!” diyerek, kime çalıştığını, 2011’de belli etmiş bir kişidir. “İçimizdeki İranlıları” tanımamız iyi bir şeydir. Ancak Eren Erdem bu dozda saçmalayarak kendini deşifre etmiş ve böylece kullanım değerini de yok etmiştir.
Açığa çıkan ajanın hesabını önce çalıştığı yer keser. Ama yok, “bu kadarı da iyi, suyu bulandırsın, insanların midesini kaldırsın, basını oyalasın” bu bize yeter diyorlarsa başka...
Türkiye’nin ise bu tiksinti uyandırıcı saçmalıklara takılıp kalmaması gerek.
Eren Erdem Türkiye’nin değil CHP’nin sorunudur. Onu ne yapacağını CHP düşünsün.
CHP’yi yenilemek için yola çıkan Kılıçdaroğlu’nun vitrinini süsleyen vekillere bakınca kendisinin de farklı bir yerde durduğunu düşünmek zor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, milletvekilleri için “Hangi partiden olursa olsun milli olsun” derken ne kadar önemli bir uyarıda bulunduğunu anlıyorsunuz değil mi?