Hayır, milletvekili olmak için AK Parti önünde kuyruğa giren rezillerden söz etmiyorum.
Bunları nasılsa daha sonra bol bol konuşacağız.
Hele bir kendilerini milletvekili seçtirsinler...
Hele bir Meclis’e girsinler...
Hele bir karşıtlarında vehmettikleri “davranışları” sergilesinler...
O zaman konuşacağız.
Sadece bir-iki küçük hatırlatma yapacağım:
Kafalarında oluşturdukları zımni “Erdoğan-Davutoğlu” ayrışmasına dayanarak, kendileri gibi düşünmeyenleri “Saray’ın beslemesi”, “Reis’in uşağı”, “Pelikancı” ilan eden ekipten en az beş kişiyi suçüstü yakaladım...
Hocalarını satıp Reis’in yanında hizalandılar.
Bunlardan biri, Ahmet Taşgetiren’le giriştiğim laf dalaşı sırasında (konu, Erdoğan’a yönelik trol saldırılarıydı ve polemik partnerim bu saldırılar konusunda sessizdi), sosyal medya hesabından en rezil, en pespaye, en düşük ifadelerle bu satırların yazarına saldırmış, Erdoğan’ı haksız çıkaran beyanlarda bulunmuştu.
Bu rezil de AK Parti’den milletvekili olabilmek için sıraya girmiş.
Bu utanmaz arlanmaz adama (diğerleri için de geçerlidir bu) şunları söylemek isterim:
Sizin “Saray’ın beslemesi”, “Reis’in uşağı”, “Pelikancı” diye saldırdığınız bir tek kişi, evet bir tek kişi adaylık başvurusunda bulunmadı.
Sizin bu “yangından mal kaçırma” telaşınız nedir?
Hadi, bir zamanlar ülkenin önündeki en büyük engel olarak gördüğünüz Erdoğan’ın yanında hizalanma “düşüklüğünü” gösterdiniz... Peki, eski paylaşımlarınızı neden siliyorsunuz? Sosyal medya hesabınızda giriştiğiniz “bahar temizliğinin” (!) esbabı nedir? İz bırakmadığınızı mı düşünüyorsunuz?
Esas meseleye dönecek olursak...
İP’li Ümit Özdağ geçenlerde Halk TV’ye çıktı ve CHP-Saadet-HDP konsorsiyumunun adaylığa ittirmeye çalıştığı Abdullah Gül’le ilgili şöyle bir açıklama yaptı: “Gül bir proje olarak geldi. Bu proje kapsamında Gül’ün paraşütle Erdoğan’a rakip olması için çok boyutlu baskı yapıldı. Hiç tahmin etmediğimiz yerlerden, odaklardan kişilerden telkinlere muhatap olduk...” (Hüseyin Gülerce’nin köşesinden aktarıyorum. İlginçtir, Gülerce dışında hiçbir gazeteci bu “itiraf gibi” beyanla ilgilenmedi.)
Ümit Özdağ’ın “hiç tahmin etmediğimiz yerler, odaklar” dediği odaklar hangileri olabilir ki?
Bunu anlamak için, Gül’ün geçen hafta yaptığı basın açıklamasına bakmamız gerekiyor.
Partiler arasında geniş bir mutabakat oluşmadığı için (yani, Meral Akşener adaylıktan çekilmediği için) Erdoğan’ın karşısına çıkmaktan vazgeçtiğini söyleyen Gül, konuşmasının başında kötü gidişata dair bir çerçeve çizdi ve bunun sorumlusunun da Erdoğan olduğunu anlamamızı sağlayacak (haksız) ifadeler kullandı.
Gül’ün eleştiri sadedinde dile getirdiği hususların tümü, Avrupa Parlamentosu raportörü Kati Piri’nin raporunda da yer alıyor.
Hemen belirtelim, “kötü gidişat” fikrini sadece AB cenahı paylaşmıyor.
Müttefikimiz ABD de bu görüşte...
FETÖde bu görüşte...
Batılı ortaklarımızın desteklediği ve son operasyonlarla alan kaybeden terör örgütleri de bu görüşte...
CHP, Saadet Partisi, İP, HDP de bu görüşte.
Bunlar “Erdoğan’sız Türkiye” istiyorlar ve Gül’ü ittirmeye çalışıyorlar.
Çünkü Gül de kötü gidişattan şekvacı ve Erdoğan’sız Türkiye istiyor.
Hiçbir insanın kolay kolay reddedemeyeceği bütün makamları tattığına (kendisi böyle söylüyor, bütün makamları tatmış) ve yeniden Cumhurbaşkanı olmak gibi bir hevesi bulunmadığına göre, onu motive eden tek “duygu” Erdoğan’dan kurtulmak.
Kötü gidişat onların yorumu oysa...
Türkiye’nin kötüye gittiği filan yok...
Kötüye giden onlar... “Erdoğan’sız Türkiye” isteyenler...
Gül, bizi Erdoğan’dan kurtarırsa, yeniden parlamenter sistemle dönecekmiş.
İnsanın, “Bu Erdoğan ne etti size?” diyesi geliyor.
Mutlu ve müreffeh parlamenter sistem döneminde başörtülü eşlerinizi “kamusal alana” çıkaramıyordunuz... Tören kıtasında dirsekleniyordunuz... Kıçlarını dönüp gidiyorlardı... İnsan yerine konulmuyordunuz...
Hakikaten, bu Erdoğan ne etti size?