Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ne kadar çok çalıştığını en iyi yakın çalışma arkadaşları bilir. Bir de peşindeki gölge gibi Cumhurbaşkanının programını takip eden gazeteciler.
Sadece dün-bugün, seçim-miting dönemleri değil bir ömür böyle çalıştı Sayın Erdoğan. Durup dinlenmedi. Hep kendisinden, ailesinden, hatta sağlığından fedakarlık ederek yaptı bunu.
Zaten yoğun olan temposu şimdi seçimler sebebiyle daha da arttı.
Saatlerce ayakta kalıyor bir kere. Bir gün içinde yüzlerce, binlerce insanla temas kuruyor.
Dün Kırklareli, Edirne, Tekirdağ mitinglerine gelmeden önce Ankara'da programı vardı mesela. Bir kalemde en fazla atamanın yapılması hasebiyle tarihi öneme sahip olan 45 bin öğretmen atamasını yaptı önce. Genç öğretmenlerin, ailelerinin sevincini heyecanını paylaştı.
Sonra geçti Trakya'ya.
Ankara'ya akşam 8'den sonra geçmişti ve ekibinden öğrendiğimize göre daha yapılacak devlet işleri vardı.
Takip eden gazeteciler olarak bizler "çok yorucu bir gün oldu" deyip evlerimize dönerken o dinlenmeye değil çalışmaya gidiyordu.
Hanımefendi de o temponun bir parçası.
Kendisini hiç yalnız bırakmıyor. Gözlerinin içine bakıyor. Eminim "biraz dinlensen..." diyordur ama Tayyip Bey'in bu konuda onu dinlemediği çok açık.
AK Parti'nin seçimler için kullandığı "Türkiye sana emanet" sloganı bu manada rastgele bir slogan değil.
Türkiye'nin varlığı, birliği, bütünlüğü apaçık biçimde Erdoğan'a ve Erdoğan'ı seçecek olan seçmene emanet çünkü.
Muhalefetin durduğu yerin koordinatları buraya ait değil.
Savundukları şeyler bu milletin talepleri değil.
Tek sorunları çok başlı olmaları, kaos kargaşa vaat etmeleri de değil.
Terör örgütlerinin, ajan örgütlerinin yarım kalan işlerini tamamlamak için seçmenden oy istiyorlar!
İşte muhalefetin içinde olduğu bu durum, Atatürk'ün ifadesiyle "gaflet, dalalet hatta hıyanet içinde" oldukları için deniyor seçmene "Türkiye sana emanet" diye.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu kıymetli emanetin hakkını vermek için, Türkiye'yi o eski hallere düşürmemek, deli gömleklerine mahkum etmemek için insanüstü bir tempoda çalışıyor.
Hakkını nasıl öderiz bilmiyorum.
Ama vatandaşın da bunun farkında olduğunu, vatana sahip çıkmak, Erdoğan'ın sırtındaki yükü bir nebze de olsa hafifletmek için tutum aldığını görüyorum.
MİTİNGLERİN GERÇEK ANLAMI
Cumhurbaşkanı nereye gitse rekor bir katılım var.
Vatandaşın teveccühü, coşkusu, inancı tam.
İstanbul'daki katılımın Avrupa başkentlerinde hatta okyanus ötesinde yankı yapması boşuna değil.
Pazar günü sadece alana girebilenlerle 1 milyon 200 bin, dışarıda kalanları da dahil edersek 2 milyonun çok üstünde bir katılımla gerçekleşen büyük İstanbul mitingini erken saatlerden itibaren izledim.
İnsanların coşkusunu aktarmakta, tarif etmekte hepimiz yetersiz kalıyoruz. Kadın erkek çocuk yaşlı genç her yaş grubu oradaydı. Aileler oradaydı. Arkadaş arkadaşa gelenler vardı. Titreyen bacaklarıyla bastonuna dayanarak gelen eli öpülesi büyüklerimiz, engeline yenilmeyen kahraman kardeşlerimiz...
Bu devasa kalabalığı da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dün üç şehirde -Kırklareli, Edirne, Tekirdağ'da 150 bini bulan insanlarımızı da harekete geçiren sebep bu defa farklı.
15 Temmuz ruhu var meydanlarda.
17-25 Aralık yargı darbesi sonrası vatandaşın tuzak bozan tavrı var.
Seçim mitingi havasını aşan bir durum bu.
Vatandaş 14 Mayıs'ın kader seçimi olduğunu görüyor.
Vereceği her oyun vatan savunması yerine geçeceğini görüyor.
Miting alanlarının ruhunda görülen, tek tek vatandaşla konuştuğumuzda duyduğumuz bu.
Seçimlerin bağımsız Türkiye'yi savunanlarla Türkiye'yi emperyalistlere teslim edecek olanlar arasında geçtiğini görüyor.
Bir yanda "Milli Cephe" var çünkü, bir yanda küreselcilerin oluşturduğu "karşı cephe".
Erdoğan mitinglerine bunun için akın akın geliyor insanlar.
Tarafını seçmek için.
Yerini göstermek için.
"Erdoğan Türkiye'yi, biz Erdoğan'ı savunuyoruz" demek için.
Türkiye kıymetli bir emanet çünkü...
İşte bu yenilmezdir.