Receb Tayyib Erdoğan’ın en azgın düşmanları bile herhalde inkâr edemezler ki son on yıl boyunca Türkiye’nin siyâset sahnesinde ondan daha etkili ve etkileyici bir aktör izlenmedi. İsterseniz buna bir on daha ekleyip yirmi sene diyebilirsiniz, farketmez...
Bu tiyatro benzetmesinde kalacak olursak biz salondaki koltuklarda oturan seyirciler, yâni sıradan vatandaşlar, gerçi RTE oynarken sahnede dolaşan, birşeyler söyleyen hattâ bağırıp çağıran ve bâzen RTE’nin önüne geçerek biz seyircilerin onu görmesini ve işitmesini engellemek isteyen başka aktörlerin varlığından da böylece haberdâr oluyorduk ama pek de önemli sayılamayacak bir azınlık müstesnâ kimsenin onları takdığı filan yokdu.
Kısacası başroldeki oyuncu duruma adamakıllı hâkimdi. Salonun arkasında ve yan taraflarında yer alan localarda ise ecnebî seyirciler oturuyor ve onlar da pürdikkat Baş Aktör’ü izliyorlar, üstelik bâzıları, mimiklerini bile kaçırmamak için olsa gerek, tiyatro dürbünlerini kullanıyorlardı.
RTE bütün bu süre boyunca bir yandan sıkı bir çalışma temposu ve iyi anlaşan bir ekiple ülkeyi başarılı bir tarzda daha ileri ve iyi bir noktaya getirirken bunları bizlere de anlatmak sûretiyle çoğumuzun takdirlerini ve sempatisini kazanıyordu. İlâveten Kasımpaşalı hafif külhânî edâsı da çoğumuzun hoşuna gitmiyordu desek yalan olur.
Yazarken hikâye kipini kullanmam lütfen yanlış anlaşılmasın; o bir üslûb meselesi. Sempati hâlâ devâm ediyor.
Ediyor ama, insanlar rahata çabuk alışdıkları ve normal addetmeye başladıkları için artık RTE’den başka şeyler bekleyenlerin sayısı da artmaya başladı.
Bilhassa yeni bir anayasaya dâir talebler her geçen gün yoğunlaşıyor.
Benim bu konudaki görüşüm şu:
RTE’nin şu son on sene boyunca Türkiye’ye hizmetlerini inkâra veyâ küçümsemeye yeltenmek, eğer kopkoyu bir cehâlet değilse, ağır bir nankörlük olur!
Beyaz Türklerin de anlaması için şöyle yazayım:
Nencœurluque!!!
Öte yandan bütün bu saygıdeğer reformların, RTE tarafından ortaya konulan olağanüstü bir ŞAHSÎ (evet, şahsî!) performans sonucu gerçekleşmiş bulunduğu da gayrıkaabil-i inkâr bir vâkıadır.
RTE bütün bu yapdıklarını; dışı odunlaşmış ve içi leş gibi küflenmiş bir bürokrasiye ve 1930’ların “arkeolojik” metodlarıyla 2010’larda hâlâ en kalleşçe ayak oyunlarından dahî çekinmeksizin egemenliğini sürdürmeğe uğraşan bir ekonomik oligarşiye rağmen gerçekleştirmişdir.
RTE’yi bu üstün mücâdele azmi ve başarısından ötürü elbet alkışlamalıyız. En azından ben kendi hesâbıma bunu yapıyorum.
Ancak unutmamalıyız ki reform hareketlerini şahsî gayretlere bağlayıp bununla yetinmek, Osmanlıdan beri eski huylarımızdan biridir.
İşte III. Ahmed, işte II. (Genç) Osman, işte III. Selim etc...
Demek istediğim bunları kurumsallaştırmak şart ki kalıcı olsunlar ve ömürleri sâdece onları hayâta yansıtanların öbürleriyle kaaim olmasın!
Atatürk bunu bir dereceye kadar başardığı için reformları da bir dereceye kadar başarılı olmuşdur.
Bugün RTE önderliğinde, ama çevresindeki becerikli ekibin de hayâtî desteğiyle, gerçekleştirilen reformların en başda gelen garantisi ise yeni bir anayasadır.
Bu yeni anayasa, eskilerin “efrâdını câmî, ağyârını mânî” dedikleri türden, yâni kısa, özlü ve ilkesel unsurları alıp her türlü teferruâtı ilgili alt yasalara bırakan türden bir metin olmalıdır. 1982 Anayasası’nın kısmî kalitesizliği bu zevzekliğinden ileri gelmektedir. Pehlivan tefrikası gibi yüzlerce maddelik bir anayasa kaleme alırsanız olacağı da budur. Üstelik bu yüzden, zamân içinde gerekli olabilecek düzeltme ve düzenlemelerin de önünü kesmiş olursunuz, zîrâ anayasaları değiştirmek, diğer alt yasaları değiştirmekden çok daha zahmetlidir. Her gelen orasını burasını kurcalamasın diye böyle olması da öngörülmüşdür. O bakımdan herhangi bir anayasa maddesini değiştirebilmek için “kalifiye çoğunluk” denilen, üçde iki/beşde üç vs. gibi, usûl her ülkede uygulanır.
Bağlayacak olursak; RTE’ye bizzat kendi sözünü hatırlatarak demek istiyorum ki eğer “durmak yok, yola devam” ise hodri meydan!
Sayın Başbakan!
Şâyet hakıykaten niyetiniz varsa siz bu anayasayı Ağustos 2014’deki cumhurbaşkanlığı seçiminden önce de bal gibi çıkarabilirsiniz!
Metin zâten yarım günlük iş; Amerika’yı yeniden keşfedecek değilsiniz.
Eğer Rahmetli Peder gibi siz de Kasımpaşalı olmasaydınız böyle bir atılganlığı sizden pek beklemezdim.
Ama bunu başarırsanız ondan sonra ömrünüzün sonuna kadar yan gelip yatsanız bile, ki hayatda en yapamayacağınız şeylerden biri olduğunu biliyorum, yine de Cumhuriyet târihinin en önemli devlet adamlarından biri olarak kayda geçersiniz!
Haydi, bir zahmet...