Cumhurbaşkanımız R. Tayyip Erdoğan bir BM Genel Kurul konuşmasıyla yine gündemde.
Bu yılki BM zirvesinin en dikkat çeken konuşmacıları Trump, Ruhani ve elbette Erdoğan oldu.
Hatırlanacağı üzere Erdoğan ‘Dünya beşten büyüktür’ şeklinde bir çıkış yapmış ve küresel iktidar yapısını derinden sarsmıştı.
2014 BM toplantısında Erdoğan’ın bu ifadeyi kullanması çok manidardı. Çünkü Birinci Dünya savaşının yüzüncü yıldönümüne denk gelen toplantıda Erdoğan sadece bugünü eleştirmiyor, 20’inci yüzyıldan bu yana dünyanın maruz kaldığı sorunları ve küresel iktidar yapısının buna nasıl çanak tuttuğunu sorguluyordu. Erdoğan o gün şunları söylüyordu: “Birinci Dünya Savaşı'na sahne olan coğrafyanın, aradan geçen bir asırlık süreye rağmen istikrar, huzur, barış ve refahtan halen yoksun olduğunu üzülerek müşahede ediyoruz. Irak'tan Suriye'ye, Filistin'den Yemen'e, Mısır'dan Libya'ya, Afganistan'dan Ukrayna'ya kadar, geniş bir coğrafya, derin krizler içinde insanlığın vicdanını yaralayan görüntülere sahne oluyor.”
O günden sonra “dünya beşten büyüktür” çıkışı şarkı oldu, kitap oldu, dernek oldu, ama en önemlisi protest hareketlere esin kaynağı oldu, son dönemlerin dünya siyasetindeki en etkili çıkışı, adeta devrimci bir haykırış oldu.
Erdoğan’a göre BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinin veto yetkisiyle sistemi kilitlemesi BM’yi anlamsızlaştırdığı gibi, dünya barışını ve ortak çözüm umutlarını da imkânsız hale getiriyordu.
Sorunlar küreselleşiyor ama çözüm iradesi küreselleşemiyordu. Küresel düzeyde terörden, insan ve uyuşturucu kaçakçılığından, fakirlik ve sefaletten, göç dalgasından söz ediliyorsa insanlığın ortak sorunları vardı ve insanlık ortak çözümler üretebilmeliydi.
Bir yanda ABD-İngiltere, diğer yanda Rusya-Çin ve bir de Fransa… Bu beş ülke neredeyse hiçbir konuda aynı yere parmak basamıyor, insanlığın mustarip olduğu konularda bir iradenin şekillenmesine fırsat vermiyordu. Darbeler, çatışmalar, savaşlar, göçler, kıtlık, salgın hastalıklar ve daha nice meselede belli güç odaklarının menfaatleri dünyanın umumi menfaatinden önce geliyor, çözüm umutlarını berhava ediyordu.
Daimi üyeler BM’yi, BM olmaktan yani dünya uluslarının ve Birleşmiş Milletlerin bir zemini olmaktan çıkarıyordu. Geriye sorunlara çözüm üretemeyen, çatışmaları durduramayan, insani krizlere derman olamayan, inisiyatif ve irade ortaya koyamayan, aldığı kararları hayata geçiremeyen, ciddi kararlar alamayan bir yapı kalıyordu.
BM deyince akla ya alınan hiçbir kararı uygulamayan İsrail’in keyfilikleri geliyordu, ya da Kıbrıs sorununun çözüldüğünü görmeye görev süresi de ömrü de yetmeyen Kofi Annan…
Erdoğan’ın BM’yi ıslah teklifi aslında küresel sisteme yeni bir nizam verilmeli ve süper güçlerin blokajları son bulmalı anlamı taşıyordu. ABD Başkanı Trump ise daha önce yaptığı konuşmalarında tam tersi bir mantıkla BM’nin anlamsızlığına vurgu yapıyor, adeta “kararları biz alırız bu kandırmaca ve oyuna ne gerek var” diyordu. Trump dünkü konuşmasında ise küresel kurumların ABD üzerindeki etkisini kabul etmeyeceklerini vurgulayarak, Küresel Göç Paktı’na, OPEC’e, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne, İran, Çin ve Venezüella gibi ülkelere adeta posta koyuyordu.
BM’ye ve uluslararası kurumlara yönelik bu iki bakış açısı, sorunun tam da kendisini yansıtıyor. Bir lider dünya halklarının ve devletlerin küresel kararları etkileme imkânına vurgu yaparak BM’yi önemli hale getirmek gerektiğini söylerken, diğer lider ‘biz ve diğerleri’ ayrımıyla dünya patronluğuna soyunmak için BM’nin daha da silikleşmesini istiyor.
BM zirvesinde Erdoğan’ın birçok dünya lideriyle bir araya geldiğini biliyoruz. ABD Başkanıyla görüşme olup olmamasının ötesinde Türkiye’nin yeniden bölgesel bir güç olarak parlamaya başladığı söylenebilir.
Türkiye ile arasına mesafe koymaya çalışan ülkeler Türkiye’ye doğru koşmaya başladılar. Belçika Başbakanı Türkiye ile ilişkileri canlandırmaya karar verdiklerini açıkladı, Hollanda Ankara Büyükelçisini geri gönderdi, Erdoğan ile Merkel Almanya’da tarihi bir buluşma gerçekleştirecek…
İdlib mutabakatı, Türkiye’nin bölgesel bir oyun kurucu olarak nasıl Suriye’nin geleceğine müdahale ettiğini gösterdi.
Erdoğan’ın BM performansı bir kez daha Türkiye’nin dünya siyasetine damga vurmasını sağladı.