Geçenlerde de yazdım, tekrar söyleyeceğim: Türkiye iyiden iyiye cumhurbaşkanlığı seçiminin sathı mailine girerken kamuoyunda konu hakkında tartışılan yegâne mesele Tayyip Erdoğan’ın aday olup olmayacağından ibaret hâlâ. Hâlâ Erdoğan’ın muhtemel adaylığı sonrasının analizleri dışında bir konusu yok siyasetin. AK Parti açısından bakarsanız bu durum büyük bir başarının göstergesi. Siyasi gündemi tek başına belirlemek ve halkın kahir ekseriyetinin desteğini temin ederek ileriye yönelik adımlar atabilmek her babayiğidin harcı olmayan bir başarı. Ne var ki bir siyasi partinin iktidarının üçüncü döneminin sonlarına kadar oy oranlarını her geçen gün artırarak gelmesi ve nihayet ikinci defa olarak cumhurbaşkanını da belirleyebilecek durumda olması aslında siyasi yapının sıhhati hakkında iyi haber sayılmaz. Siyasi muhalefetin etkisiz ve yetersiz olduğu durumlarda hem iktidarın icraatının eleştirisi ve denetimi eksik kalacağı için hem de toplumdaki itiraz ve hoşnutsuzlukların dışavurumu için farklı kanalların oluşması riski söz konusu olabileceği için endişelenmek paranoya olmaz.
Ama AK Parti’nin bundan dolayı “Sen neden halktan bu kadar destek alıyorsun” diyerek suçlanması da mantıklı bir tutum olmasa gerekir! Temel problem muhalif siyasi hareketlerin ve onların arkasındaki toplumsal-entelektüel yapıların ülkenin yaşadığı değişimin ve toplumun bir kısmını öteden beri taşıdığı, bir kısmını ise yeni edindiği hassasiyetlerinin farkında olmadan siyaset yapabileceklerine yönelik hayalcilikleri ve buna dayalı akıl dışı ısrarları...
Aslına bakarsanız muhalefet derken daha ziyade CHP çizgisini kastediyoruz. Diğer partilerin muhalefeti tabiri caizse yapısal olmaktan ziyade kültürel veya hatta konjonktürel olarak görülebilir diye düşünüyorum çünkü... CHP siyasetinin dayandığı toplumsal ve entelektüel yapılar derken de yakın zaman öncesine kadar bir yandan asker ve sivil bürokrasinin neredeyse tamamına egemen olan, diğer yandan ülkedeki cari ekonomik düzenin artılarını paylaşan kesimlerin sorgusuz sualsiz desteğini alan sosyoekonomik cepheden söz ediyoruz.
Bu cephede yer alan yapılar Türkiye’nin yaşadığı büyük sosyolojik dönüşüme hazırlıksız yakalandıkları gibi ülkede yaşanan bu büyük sosyolojik dönüşümün beraberinde doğal olarak oluşan yeni siyasi mimariye ve siyasi kültüre uyum sağlamakta başarı gösteremediler. Sözgelimi geçmişte sivil ve asker bürokrasinin toplumun halinden memnun belirli bir kesimiyle ittifak ederek kurdukları ve basit güç mekanizmalarına bağlı olarak sürdürmeye çalıştıkları düzen belirli bir süreçten sonra demokratik işleyişin gereği olarak halkın oy verdiği kadroların tutumları karşısında bir sarsıntı geçirecek olsa şu ya da bu şekilde “müdahale” edilerek düzenin yeniden rayına girmesi sağlanabiliyordu. Vesayet düzeni dediğimiz şey esasında demokratik iradenin bypass imkanı demekti.
İşte bu “imkan”ın verdiği rahatlıkla karşılarına çıkan sosyal ve politik “problem”leri aşmaya alışmış olan bir kesim artık ellerindeki anahtarın önlerindeki kapıları açmaya yetmediğini fark edemediler. Dolayısıyla CHP ve müttefikleri de dayandıkları toplumsal kesimlerin çıkarlarını veya imtiyazlarını kaybedecekleri korkusuyla insiyaki şekilde demokratik gelişmeye gösterdikleri tepkileri siyaset olarak benimsemekten imtina edemediler ve sonuçta İngiliz tipi bir muhafazakârlığın İskandinav solculuğu diye etiketlendiği bir garabet tablo oluştu.
Buradan yola çıkarak AK Parti’nin adayı kim olursa olsun Çankaya seçimi için halkın yeterli çoğunluğunun desteğini daha şimdiden aldığını söylemek zor değil.
Diğer yandan 10 Ağustos sonrasına ilişkin AK Parti içindeki kimi endişelerin de yersizliğini gösteren bir tablo var karşımızda. Yani Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkmasından sonra yapılacak genel seçimde partinin eskisi kadar oy almakta zorlanabileceğine ilişkin endişeler yersiz görünüyor. Bulgularını öteden beri ciddiye aldığım OPTİMAR Araştırma’nın geçtiğimiz günlerde tamamladığı ankette de bunun ipuçlarını görüyoruz. “Türkiye Gündemi ve Cumhurbaşkanlığı Araştırması” başlığıyla gerçekleştirilen kamuoyu anketinin verileri toplumun önemli bölümünün cumhurbaşkanlığı seçiminde AK Parti adayına oy verme eğiliminde olduğunu ve bu arada bu adayın Tayyip Erdoğan olmasını isteyenlerin de çoğunlukta olduğu bir kere daha belgeliyor. Aynı zamanda “bugün milletvekili seçimi olsa kime oy verirsiniz” sorusunun cevabında da sürpriz yok.
Öyle görünüyor ki daha uzunca bir süre boyunca siyasette olabilecek değişiklikler sadece AK Parti’deki kimi sandalyeler için söz konusu olacak.