Erdoğan’ın başarısının arkasında iki ayrı küme açıklayıcı neden var.
Birincisi daha evrensel açıklayıcıları içeren bir küme, ikincisi ise daha Türkiye’ye özgü bir küme.
Daha evrensel açıklayıcıları içeren kümede son on iki senede daha nitelikli kamu hizmeti üretimi var, vatandaşın üretilen bu kamu hizmetine ulaşmasındaki eşitlik ve rahatlık var, artan kişi başına gelir var, küresel krizin biraz teğet geçmesi var, gelir bölüşümünde istenen düzeye gelinememekle beraber bir iyileşme var.
Sadece bunlar bile muhtemelen bir siyasi hareketi iktidarda tutmaya yetebilir ama yaşanan bundan biraz daha fazlası.
AK Parti ve Sayın Erdoğan geçtiğimiz Pazar günü dokuzuncu tartışmasız zaferini kazandı.
Yukarıda belirttiğim gibi bu zaferler silsilesinin artan kişi başına gelir ve nitelikli kamu hizmeti ile yakın ilişkisi var.
Ancak, herkesin bilmesi, görmesi gereken başka ve çok önemli bir nedeni daha var.
Oran vermeyeceğim ama mutlak büyüklüklerle ifade etmem gerekir ise yirmi milyon dolayında seçmen ile Recep Tayyip Erdoğan ve çok daha küçük bir ölçüde de AK Parti arasında geleneksel siyasi mantığı ya da daha doğru bir ifade ile kamu hizmeti üzerinden tanımlanan siyaset mantığını aşan, çok aşan bir sevgi bağı var.
Aslında sevgi ve siyasi tercih kavramları beraber telaffuzu kolay olmayan kavramlar.
Siyasi tercihler sevgiden bağımsız, daha rasyonel, seçmene yönelik klasik kamu hizmeti temelli tercihler olmalı ilk bakışta.
Mesela, bu satırların yazarı, ilk oyunu 1973’de kullandı, hayatında hiç bir siyasetçiye sevgi ekseninde bakmadı, üretmeyi önerdikleri kamu tercihleri bazında oyunu kullandı.
Bu arada demokrasi, özgürlük, temel insan hakları gibi kavramların da kamu hizmeti sepeti çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini hatırlatayım.
Oysa, AK Parti seçmenlerinin önemli bir bölümü Erdoğan’ı sevdikleri, O’nu muhtemelen Cumhuriyet tarihinde ilk kez gerçekten kendilerinden biri olarak gördükleri, değerlendirdikleri için oy veriyorlar galiba.
Bu seçmenler için kamu hizmeti de önemli, buna hiç kuşku yok ama dokuz seçimdir süren zaferler silsilesininde kanımca bu “sevgi” ilişkisi ağır basıyor.
Bu kesim, Erdoğan’a sevgi ile bağlı kesim, çok sürekli hale gelmediği sürece her hatayı affetmeye hazır.
Erdoğan’ı çocukları, kardeşleri, abileri, babaları gibi görüyorlar.
Muhtemelen aynı kesim ne Menderes’i, ne Demirel’i, ne Özal’ı böyle gördü.
Durum böyle olunca siyaset bilimi açısından da önümüze belki de gerçekten farklı bir manzara çıkıyor.
Bu aşamada gündeme gelen temel mesele de, özellikle CHP yönetimi ve seçmeni için, neden ve nasıl yaklaşık yirmi milyon seçmenin Erdoğan’a bu tür bir duygu kümesi ile bağlı olduklarını iyi görmek, anlamak.
Cumhuriyet’in kuruluş senelerine, radyolardaki alaturka musiki yasağına kadar gitmeye gerek yok, son on beş, yirmi seneye bir bakmak ve bu sevgi temelli bağlantının nedenlerini iyi görmek lazım.
10 Ağustos sonuçlarının muhtemelen temel mimarları köylülere kıro, başörtülü kızlara sıkmabaş, namaz kılanlara mürteci, gerici diyenler, imam-hatip liseleri mezunlarına katsayı uygulamasını savunanlar, darbeleri, muhtıraları savunanlar, çobanla benim oyum bir mi diyenlerdir.
Türban yasağına şiddetle karşı çıkarken iki temel gerekçem vardı: Birincisi insani nederler, temel hak ve özgürlükler idi; ikincisi ise bu tür aptalca uygulamaların siyasetin normal doğasını tahrip ettiği.
Siyasetin normalleşme sürecine, kamu hizmeti yarışı eksenine oturması, girmesi daha uzun zaman alacaktır.