7 Haziran’dan önce arkasına terör örgütlerinin desteğini alarak seçim kampanyası yürütenlerin, seçimden sonra Ak Parti’siz bir hükümet formülü için MHP ve HDP’nin bile yan yana gelebileceğini düşünenlerin ortak hedefi “Erdoğan’sız bir Türkiye”ydi.
“Seni başkan yaptırmayacağız” kampanyasıyla başlayan süreç o kampanyanın tüm paydaşlarını bugün de aynı safta birleştiriyor aslında.
Fethullahçı Terör Örgütü’nden MLKP’ye tüm illegal terör çeteleriyle ittifak yaparak Erdoğan ve Ak Parti’yi devirmeye and içenler, bunun için CHP’yi hatta Silahlı Kuvvetler’i bile yardıma çağıranlar şu çıplak gerçeği göremiyor; Erdoğan’ı hedefe koydukça bu ülkenin bekasının ve sizin hain planlarınızın önündeki en büyük engelin Erdoğan olduğu gerçeği daha da aşikar oluyor.
Bu tavrınızla şer ittifakınızı genişletebilir, dışarıdaki Türkiye düşmanlarının ekmeğine yağ sürebilirsiniz fakat Türkiye’nin sessiz çoğunluğunun öfkesini üzerinize çekiyorsunuz. Erdoğan’ı ve Ak Parti’yi Türkiye’nin milli menfaatlerini düşünen tek isim ve kurum olarak etiketliyorsunuz.
Bu şeytanca planın ayaklarınıza dolanacağına şüphe yok. Halkımız bu dönemi kurtuluş mücadelesi mesabesinde algılamaktadır. Terör örgütlerinin propaganda aracı olanları, terör örgütlerine yardım edip timsah gözyaşlarıyla başsağlığı mesajı gönderenleri, terör mağdurlarıyla değil teröristlerle empati kuranları hiç affetmeyecektir.
Biz susalım Baykal konuşsun!
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’sindeki terör örgütüne destek çıkan, sempati duyan, teröristlerle empati kuran kişilerin eşkalleri her saldırıdan sonra daha da belirginleşiyor. Her şeyden habersiz şekilde evlerine varmak, annelerine, evlatlarına, eşlerine kavuşmak için otobüs beklerken katledilen 35 can ve o canların arkalarında bıraktıkları gözü yaşlı insanlar ile empati kurmak yerine onların katili ile empati kuranların vekil yapıldığı bir partiden söz ediyoruz.
İran ile Türkiye savaşa girse İran’ın yanında olacağını ifade eden, Rusya ile Türkiye ilişkilerinin en sert olduğu dönemde Rus resmi kanallarında Türkiye aleyhine açıklamalar yapan vekillerin barındığı, “Parasız eğitim istiyoruz” kamuflajı ile eylem yapan teröristlere arka çıkan, FETÖ’nün eylem ve amaçlarına hizmet eden, savcı Mehmet Selim Kiraz’ı şehit eden DHKPC’nin etki alanına girmiş, dahası Kandil teröristlerinin gün aşırı haber gönderdiği, birlikte hareket etme çağrısı yaptığı bir CHP’den bahsediyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşıyla yaşıt bir parti bu.
Söyleyecek sözümüz yok.
Biz susalım Deniz Baykal Konuşsun!
Dokunulmazlıklar hala mı kalkmasın?
Venedik Kriterleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi uluslararası bağlayıcılığı olan metinler çerçevesinde bakınca da HDP kapatılmayı çoktan hak etmiştir.
AİHM, İspanya’ya karşı açılmış ETA-Batasuna davasında Bask partilerinin ETA ile ilişkileri gerekçesiyle İspanyol mahkemeleri tarafından kapatılmasının “kamu düzeni ve güvenliği açısından gerekli” olduğuna karar vermişti.
Bizim sorun ettiğimiz PKK-HDP ilişkisi bile değildir. Bu ilişki herkesin bildiği bir gerçektir. Sorun HDP’nin, terörün bu denli yükseldiği bir vasatta hala PKK’nın aparatı olarak çalışmasıdır.
“Siyaseten doğru mu?” yaklaşımı ise 80’ler ve 90’lar için yerinde bir soru olmakla beraber bugün için geçerliliğini yitirmiştir. Kürt halkı terörün son bulacağı, siyasetin hüküm ferma olacağı ümidiyle HDP’ye oy vermiş fakat 7 Haziran’dan itibaren tam tersi bir durumla karşılaşmıştır.
Terörist taziyesine giden, aracında terör örgütüne gittiği bilinen silahlarla yakalanan, mevcut terör ortamında halkı isyana çağıran kişilerin sırf AB yetkilileri ters açıklama yapacak diye yargıya havale edilmemesidir asıl yanlış olan, devleti zaaf içinde gösteren.