Seçimlere doğru son haftaya girerken, AK Parti’yi yeniden şekillendirme ya da parti içinden bir yeni parti çıkarma hesapları daha fazla konuşulur hale geldi. Bunlar elbette seçim döneminin hesapları değil sadece. Geriye doğru bakıldığında, belki de en az onüç ondört yıllık bir hamlenin yeniden planlandığını söyleyebiliriz.
Yaklaşık on yıldır, özellikle bazı güç merkezlerinde Tayyip Erdoğan için yapılan ‘öngörülemez lider’ analizini yeniden hatırlamakta yarar var. Acaba Erdoğan’ı ‘ne zaman nerede ne yapacağı belli olmayan’ ve ‘bir sonraki hamlesi hesaplanamayan’ bir lider olarak tarif edenlerle; onu 2002 seçimlerinde sözüm ona yargı kararıyla kurucu genel başkanı olduğu partinin seçim listesinden çıkaranlar farklı merkezler midir?
Tayyip Erdoğan’ı sistem dışı bırakma hamlesi, 2003’te Siirt’te yapılan ara seçimlerle bozuldu. Abdullah Gül’ün kısa süren başbakanlığının ardından Erdoğan, başbakan olarak yoluna devam etti. Ancak kendisini tasfiye etmeye ve AK Parti’yi farklı bir ‘akıl’la şekillendirmeye yönelik hamleler kesintisiz devam etti.
Geriye doğru baktığımızda bu planın tamamında bir şekilde paralel yapının olduğunu görebiliyoruz. Erdoğan’a destek vererek, bir şekilde başa çıkamadıkları sistemi yerle bir edip, daha sonra onu tasfiye edeceklerini düşünen güç merkezlerinin en önemli araçlarından biri paralel yapıydı. AK Parti’ye açılan kapatma davasından 2009 yerel seçimlerindeki kuşatmaya ve partinin yüzde kırkın altına inmesine; Oslo görüşmelerinin manipüle edilerek sızdırılmasından 7 Şubat’ta MİT Müsteşarı’nı indirmek üzere yapılan oyuna ve yakın tarihte Gezi saldırısından 17-25 darbe girişimlerine kadar herşeyin merkezinde ya da kenarında aynı yapının varlığı sözkonusuydu.
Tayyip Erdoğan, başbakanlığı döneminde sürekli olarak bu hesapları bozan bir kararlılık gösterdi. Sadece yukarıda kabaca sıraladığım girişimlere bakmak bile onu tasfiye etmek isteyenlerin ne kadar ısrarlı olduğunun ifadesi. Tüm bunlar planlanırken, elbette AK Parti’nin siyasi kadrosunda ve etki alanında bulunan kimi isimler belli bir hesabın içine katılıyordu. Erdoğan gidecek ve bu isimlerden birisiyle, ama o güç merkezlerinin istediği gibi bir parti ve iktidarla yola devam edilecekti.
Hala bu tür adımlardan medet umanlar, partinin önemli isimlerinden sadır olan birkaç kelamla siyasetin yeniden dizayn edileceğini düşünenler var. Elbette herkes istediğini düşünebilir. Ancak siyasetin de bazı gerçekleri, dengeleri ve mümkünleri var.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, siyasi hayatı boyunca çok büyük riskler alarak hamle üstünlüğünü elinde tuttu. Hak ve özgürlükler alanından tutun da, bölgesel ve uluslararası başlıklara kadar her alanda bunun örnekleri var. O yüzden bugün Kürtlere hala en samimi çağırılarda bulunabiliyor. O yüzden hala geniş kesimlere yeni kazanımlar için yola çıkma çağrısı yapabiliyor.
Ne kadar rahatsız olduklarını biliyorum. Ama bunu bir kez daha, bin kez daha söylemekten çekinmeyeceğim. Bugün acaba ‘Acaba AK Parti giderse, dini alandaki özgürlükler kayba uğrar mı’ diye korkuyla fısıldaşan, güçlerini, kazanımlarını ve herşeyden önemlisi meşruiyetlerini Erdoğan’a borçlu olan çevreler; Erdoğan’ı tasfiye etmeye yönelik yeni hamleyi bozmaya katkı sağlayacaklar mı? Yoksa bütün hesapları bekleyip kim kazanırsa ona oynamak mı?
Ne AK Parti içinde ve çevresinde bir şekilde umduğunu bulamayanlar üzerinden, ne paralel yapının oyunlarıyla Türkiye’nin yolculuğu durdurulabilir. Ama sadece ve sadece, elini taşın altına sokmayıp, ne elde ettiysek kardır diyen ve son yıllarda ortaya çıkan uygun zeminlerde medeniyet kodlarımızı yeniden inşa etme konusunda yeterli adım atamayan dini gruplar ve yapıların vurdumduymazlığı endişe verici. Herkes bir şekilde Erdoğan’ı tasfiye etme karşılığında pazarlığa oturabilir. Ama onunla kader ortağı olanların buna hakkı yok. Olamaz da.