Cumhurbaşkanı Erdoğan yüzde 52,18 oy oranı ile 12. Cumhurbaşkanı olarak yeniden seçildi. Böylece hiç seçim kaybetmeyen lider olarak tarihe geçti.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yüzde 47,82'de kalarak seçimi kaybetti. Böylece 13 yılda 12 seçim kaybetmek suretiyle yenilgi koleksiyonuna bir yenisini daha ekledi.
Peki bugüne kadar hiç seçim kaybetmemiş bir lider karşısında bugüne kadar hiç seçim kazanamamış Kılıçdaroğlu'nun seçimden önceki halleri neydi öyle?
Neye güvenerek bu kadar büyük bir özgüven patlaması yaşadı ve "Yüzde 65'leri dahi gördük, aldık biz bu seçimi" havasına girdi. Kendisi havaya girdiği gibi kocaman bir kitleyi de buna inandırdı. Birileri mi Kılıçdaroğlu'nu kandırdı yoksa Kılıçdaroğlu mu herkesi kandırdı?
Bunu tam olarak bilemeyeceğiz, çünkü bu tek kişilik bir oyun değil. Gördüğümüz ve görmediğimiz çok sayıda ortağı olan bir oyun sahnelendi. Bu her şeyden önce CHP'nin geçirdiği dönüşümle ilgili bir plandı. Kemal Kılıçdaroğlu ile ya da değil, CHP üzerinde oynanan oyun devam edecek.
Bu kadar büyük oynamalarına rağmen CHP neden kaybetti? Kılıçdaroğlu değil de bir başka aday olsaydı Millet İttifakı seçimi alabilir miydi? Bu nevi sorular etrafında dönen tartışmalara bir yerinden eklenmek adına değil ama yüzde 52 ve yüzde 48'i tahlil adına birkaç hususa dikkat çekmek istiyorum.
AK Parti ve Cumhur İttifakı en zor seçimini yaşadı. Bunu bir yere not etmek lazım. Sebebi muhalefet değildi. Sebebi peş peşe yaşanan felaketler ve üç yıldır vatandaşın hissettiği hayat pahalılığıydı. Büyük şehirlerde buna kira zamları da eklenince seçimi etkiledi. Ama CHP'ye kazandıracak kadar değil. Yani muhalefet için bulunmaz bir fırsat vardı. Yıllardır bunu bekliyorlardı. Türkiye'ye yatırımcı gelmesin, turist gelmesin ki ekonomi kötüye gitsin diye çağrı yaptıkları bile vaki. 13 yıldır gerek destekledikleri gerek düzenledikleri iktidarı devirme girişimlerinin hiçbiri sonuç vermeyince "tencere partisi de bize katıldı bu iş tamam" dediler.
Ama hiçbir zaman vatandaş, CHP ve Kılıçdaroğlu'nun ekonomiyi düzelteceğine inanmadı. Hatta çözse çözse yine Erdoğan çözer yaklaşımı öne çıktı.
Hülasa en önemli fırsatı bile lehlerine bir siyasete çevirmeyi başaramadılar. Alay-ı vala ile yaptıkları ekonomi toplantısına kurtarıcı olarak davet ettikleri ABD'li ekonomisti bile toplantı için Türkiye'ye getiremediler. Adamın anlattıklarında da bir numara yoktu zaten.
En önemli sorun alanını bile fırsata çeviremeyip üstüne bir de kendilerini rezil ettiler.
Bir diğer handikapları, bizzat Kılıçdaroğlu figürüydü. Başka biri olsaydı kazanırdı anlamında söylemiyorum zira Erdoğan'la ringe çıkmadan olası adayların nasıl bir performans sergileyeceklerini ön görmek zor. Mansur Yavaş gibi şişirilen balonların iki miting sonra nasıl söndüğünü gördük. Ellerinde bir İmamoğlu vardı; onun da başını, her şey olma hevesi yedi.
Kılıçdaroğlu'nun seçimi kaybetme sebebi kendisiydi. Çünkü Türkiye'ye liderlik edecek bir figür olarak algılanmadı. Küçük hesaplarda CHP'de iktidar kalmaya yetecek bir kapasitesi vardı. Hatta 'masa siyasetini' seçim gününe kadar getirebilmeyi becerdi. Bol keseden makam dağıtarak kendini aday göstermeyi, küçük partileri peşine takarak İyi Parti'yi dengelemeyi ve masanın dağılmamasını başardı. Lakin devirdiği çamlar, saçmalamaları, konulara hakim bir profil çizememesi, dahası hiçbir somut politik vaat ve proje ortaya koyamaması dolayısıyla Kılıçdaroğlu düşük profilli bir siyasetçi olarak görüldü. Türkiye artık başka bir ligde oynuyor. Millet Kılıçdaroğlu'nu, artık büyüklerle aşık atan Türkiye'yi temsil edebilecek bir figür olarak görmedi.
Zaten şu çok büyük buluş, kazandıracak strateji olarak sundukları "Yedi kocalı Hürmüz" görüntüsü başlı başına kaybetme sebepleri.
CHP'ye kaybettiren en önemli sebep ise bana kalırsa PKK ve FETÖ'ye karşı adlı adınca bir tavır ortaya koymamış olmaları. Dahası bu iki terör örgütü tarafından ümit olarak görülmeleri. Türkiye'ye ameliyat yapmaya kalkanların kullandığı bu taşeron terör örgütleri ile aynı hesabın parçası oldular. Kendi seçmenleri arasındaki vatanseverler de bu durumun farkındaydı ancak onlar da durumu şöyle meşrulaştırdı: "Hele bir Erdoğan'dan kurtulalım sonra biz bu FETÖ ve PKK'ye ne edeceğimizi biliyoruz."
Erdoğan bu terör örgütlerinden daha kötü bir yere konuldu. Hem daha kötü hem de daha yenilmez addedildi. O yüzden de "Güçlerimizi birleştirerek hele bir Erdoğan'ı yenelim, sonrasına bakarız" kafasıyla Kılıçdaroğlu'nu desteklemeye devam ettiler.
Başa dönelim; Erdoğan'a kazandıran yüzde +2 ile Kılıçdaroğlu'na kaybettiren -2'yi ne kadar büyük bir fark olduğunu anlayamazsak seçim sonucunu da anlayamayız. Ben bu farkın göründüğünden çok daha büyük olduğunu düşünüyorum. Aradaki fark ise Türkiye'nin, Türk insanının bilumum ülkülerine tekabül ediyor. Bağımsızlık sevdasına, bayrağına, ezanına, namusuna, özgürlüğüne adanmışlığına tekabül ediyor. Türkiye'nin anahtarı o fark işte.