Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Moskova programı neresinden bakarsanız bakın tarihi bir öneme sahip. Moskova’da böyle bir caminin inşası ve açılışın Erdoğan tarafından yapılması üzerine ayrıca konuşmak kaydıyla, bir başka önemli başlığa dikkat çekmek istiyorum.
Cumhurbaşkanı Moskova dönüşünde gazetecilere çok önemli açıklamalarda bulundu. Abartısız yakın tarihin en önemli beyanları olarak bir kenara not edilmeli.
Erdoğan, ‘Putin’le görüşmenizde hangi konular gündeme geldi?’ sorusuna şu cevabı veriyor.
‘İkili ilişkileri, ayrıca bölgesel konuları konuştuk. Bölgesel konuların başında da Suriye geliyor. Suriye meselesini de ele aldığımız ikili görüşmeye Dışişleri Bakanlarımız da katıldı. Putin şimdi BM Genel Kurulu için New York’a gidecek. Suriye meselesi gibi konular elbette orada da konuşulacak. Süreci Dışişleri Bakanlarımız aracılığıyla takip edeceğiz.
Dışişleri Bakanlarımız geçen hafta Soçi’de bir görüşme yaptı. Bazı adımlar atılabilir mi diye bir düşüncemiz var. İlk etapta, Türkiye, ABD ve Rusya, üçlü bir adım atsalar; Dışişleri Bakanlarımız bu konuyu değerlendirmek üzere bir araya gelseler. Bilahare Suudi Arabistan ve İran’ın katılımları ile bu beşli de olabilir. Daha sonra buna Avrupa Birliği, Katar ve Ürdün de dahil olabilir.’
Yaklaşık beş yıldır dile getirdiğim, ‘Tayyip Erdoğan artık bir siyasi partinin genel başkanı olarak değil, devlet adamı kimliği ile öne çıkacak’ tezimin ifadesi bir bakıma bu değerlendirmeler. Hiçbir komplekse kapılmadan, soğukkanlı, Türkiye’nin gücünü doğru değerlendiren ve geçmişe takılıp kalmayan bir devlet aklını temsil ediyor Erdoğan. Kritik sorunlar üzerinde böyle bir aklın acilen ve tüm alanlarda hakim olması gerekiyor.
Asıl kritik soruya ve Erdoğan’ın cevabına gelelim. ‘Söz konusu 3 ülke bir araya geldiklerinde toplantının içeriği ne olacak?’ İşte Cumhurbaşkanının cevabı :
‘Suriye’de konu genelde bir noktada kilitleniyor: Esed’li mi, Esed’siz bir Suriye mi? Kimileri Esed ile devam edilmesinden yana. Biz de diyoruz ki normalleşme için önce bir geçiş süreci olmalı. Sonrasında Suriye’de Esed’li bir yönetim düşünülemez. Çünkü Suriye’de muhalefetteki herkesin ortak kanaati şu: Esed ile bir şey yapılamaz. DAİŞ (IŞİD), Esed’den kopuk gibi gözükse de esasen kopuk değil. DAİŞ’in en büyük destekçisi Şam rejimidir.
Mesela, Esed giderse DAİŞ’in geleceğini düşünenler var. Niçin DAİŞ gelsin? Esed giderse halk gelir. Suriye’nin yetişmiş insanları var. Onlara zemin oluşturmak lazım. Bizim ülkemizde de Avrupa ülkelerinde de Suriye’de elini taşın altına koyabilecek yetişmiş, kaliteli insanlar var. Kimileri bu gerçeği görmek yerine ‘Esed giderse DAİŞ gelir’ demekte ısrar ediyor. Şu anda Suriye’nin yüzde 35’i DAİŞ’in kontrolünde. Esed ülkenin yüzde 15’ini kontrol edebiliyor. Şam’dan başlayıp Humus, Hama üzerinden Lazkiye’yle Akdeniz’e açılan bir butik devlet kurma peşinde.’
Bu değerlendirmeler, önümüzdeki döneme dair çok önemli işaretler veriyor bize. Sadece Suriye değil, pek çok önemli başlıkta bu sözlerin yansımasını göreceğiz.
Devam edeceğiz.