Üç maymunu oynamaya gerek yok, 30 Mart seçimleri, bırakın yerel yönetimleri, genel seçim havasının da ötesine taşınmışsa, bunun tek sebebi, bu seçimlerde aslında, Başbakan Erdoğan’ın siyasi geleceğini oylayacak olmamızdır.
Başbakan Erdoğan, bu seçimlerde ya tarih sahnesinde kalmaya devam edecek, ya da kalmasını mümkün kılan, on yıldır değişmediğine ve hep aynı yönü gösterdiğine tanık olduğumuz demokrasi pusulası, bu seçimlerde başka bir yönü gösterecek..
Bir lider bir gün tarih sahnesine çıkar ve bir ülke bir yerden başka bir yere taşınır.
Dünyayı etkilemiş belli başlı sanatçıların kişisel serüvenlerinde de gördüğümüz, aynı şey değil midir?
Yılmaz Güney’in herhangi bir filmini-mesela Sürü- izlediğinizde bu filmi ancak Yılmaz Güney gibi biri yapabilirdi demek gelir içinizden.
Aynı şey, roman sanatı ve başka sanat dalları için de geçerlidir bence. Yüzyıllık Yalnızlığı okuyup bitirdiğinizde , bu nasıl bir hayal gücü ve nasıl bir yetenek diye, bu romanı yazan adamın fotoğrafına bir daha ve derinden bakma ihtiyacı hissedersiniz. Margueze benzeyen bir örnek daha vermek istiyorum. Benim için geçen yüzyılın en büyük felaketi, 2666 romanının yazarı Roberto Boleno’nun, hayata çok erken bir yaşta ( doğumu 1953-ölümü:2003)veda etmesidir. 2666 romanını okuduğunuzda, buna benzer bir romanın asla yazılamayacağını düşünür ve hiç tanımadığınız yazarının erken ölümüne üzülür durursunuz.
Yılmaz Güney sinemada, Boleno ve Marguez romanda neyse, siyasette de Recep Tayyip Erdoğan benim için odur.
Etnik ve dini aidiyetlerinizi, siyasi tercihlerinizi unutmadan ve AK Parti’ye oy vermeyi bile düşünmeden hakkını teslim etmeniz gereken bir liderdir Erdoğan.
Hele Türkiye gibi, o kadar da, minnetle anılacak siyasi liderlere sahip olmayan bir ülkenin siyasi hafızasının ta içinden çıkıp geliyorsanız, Erdoğan’a hakkını teslim etmemeniz mümkün değildir.
Erdoğan, Dersim’den özür diledi. Milliyetçilikleri elinin tersiyle ittiğini ifade etti. Askeri vesayeti sona erdirdi. Kürt sorunu benim sorunumdur, siyasi hayatıma mal olsa da bu sorunu çözeceğim dedi. ‘Sessiz bir Devrim’e öncülük etti. O meşhur toplantıda muhatabına dönüp ‘One Minute’ dediğinde, benim aklıma Oryantalizmin yazarı Edward Said ve ‘Yeryüzünün Lanetlileri’ kitabının yazarı anti-sömürgeci bir doktor olan Franz Fanon geldi. Bu çıkış, yolunu Edward Sait ve Franz Fanonların açtığı tarihsel bir çıkıştı. Ortadoğu’nun bu simgesel anlamı olan çıkışa ne kadar ihtiyacı olduğunu bugün daha iyi anlayabiliyoruz. Sizi bilmem, ama bazı konuşmalarına beni ağlatabilmiş bir liderdir Erdoğan
Devletle olan ve hala da devam eden bin bir türlü ihtilafımın yerini, bir gün devleti yöneten Erdoğan gibi bir lidere duyabileceğim güven duygusunun alabileceğini hiç aklıma getiremezdim bile..
Bu kanatın kişisel bir kanaat olduğunu düşünmemek gerekir. Kürt halkı buna benzer bir güven duymasaydı, bütün merkez sağ ve sol partilerin tarihe karıştığı veya bir tabela partisine dönüştüğü son on yılda, AK Parti’ye oy verir miydi?
Hem de yeni yüzyılın Kürt yüzyılı olacağının söylendiği ve Kürt milliyetçiliğinin demokratik bir muhtevada adeta zirve yaptığı bir yüzyılda, bu olabilir miydi?
Başbakan Erdoğan’ın, şu içinden geçtiğimiz ‘tuhaf zamanlarda’ üstlendiği rolü üstelenebilecek ve hele bu rolü daha ileri bir aşamaya taşıma ihtimali olan birinin daha olması, bu ülke için en büyük kazanç olurdu.
Ama maalesef yok.
Erdoğan olmadan, AK Parti’nin yoluna devam edebileceğine ve ülkenin en büyük sorunu olan çözüm sürecinin selametle sonuçlanacağına hiç inanmıyorum.
O yüzden Kürt dostların,’ AK parti ve Erdoğansız da olur, seçimlerden çıkacak sonuçlar çözüm sürecini etkilemez’ gibi söylemlerini, Kürtler’ in toplumsal hafızasına kazınmış olanlarla ve Kürtler’in yaşadıklarıyla uyumlu olmayan, bir söylem gibi görüyorum.
Bugünün Türkiye’nin siyasi hayatında AK Parti ve Başbakan Erdoğan’ın üstlendiği tarihi misyonu üstlenebilecek bir lider ve bir parti olmadığı gibi, ufukta buna dair bir emare de görülmüyor.
Aynı şey, Kürt hareketi için de geçerli değil midir?
Öcalan’sız bir Kürt hareketinin, olağanüstü bir acelecilikle eski günlere dönmeyeceğinin herhangi bir garantisi var mı?
30 Mart bu bakımdan hem çözüm sürecinin , hem Kürt-Türk siyasi ilişkilerinin kaderinin de oylanacağı bir seçim olacaktır. Konuya Perşembe günü devam edeceğim.