Cumhurbaşkanı Erdoğan Roma'da gerçekleşen G-20 liderler zirvesinin ardından İskoçya'nın Glasgow şehrinde yapılacak BM İklim Değişikliği Liderler zirvesine geçecekti.
Programı bu şekilde oluşturulmuştu, uçaktaki gazetecilere de böyle söylenmişti.
Ancak uçak daha Roma'ya inmeden programın Glasgow ayağının iptal olabileceğini haber verdi Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın.
Sebebini sorduğumuzda, güvenlik protokolüyle ilgili bazı sorunlar var, aşmaya çalışıyoruz, dedi.
**
Sayın Cumhurbaşkanı iki gün boyunca diğer liderlerle toplantılara katıldı, çok sayıda devlet başkanıyla ikili görüşme yaptı, başbakanları ve AB yetkililerini kabul etti, basın toplantısı yaptı.
Roma'daki program tamamlanıp ikinci ayak için tekrar uçağa bindiğimizde öğrendik ki uçağın rotası Glasgow değil İstanbul.
Haliyle Biden görüşmesinin içeriği kadar merak ettik, Glasgow programının neden iptal olduğunu. Sabah'tan Melih Altınok hepimiz adına sordu.
Aldığımız cevap şaşırtıcı ama bir o kadar da millet-devlet izzetine ve asaletine uygundu.
Böyle bir devletin vatandaşı, milletin parçası olmak bir kez daha gönendirirdi şahsen beni.
"Cumhur"un Cumhurbaşkanımız tarafından en doğru şekilde temsil edildiğini düşündüm.
Bağımsızlığına, iradesine, onuruna, atalarının mirasına ve şehitlerinin vasiyetine en uygun davranış şekliydi çünkü bu.
**
Peki ne olmuştu?
Türkiye her yurt dışı seyahatte olduğu gibi Glasgow'da düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği konulu Liderler Zirvesi için de İskoçya yönetiminden güvenlik protokolü standartlarına uyulmasını istemişti.
Sorun da bu noktada başlamış.
Devamını Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan dinleyelim:
"Bunlar uluslararası bütün ziyaretlerimizde bize ve diğer bütün liderlere her zaman uygulanan protokoldeki standartlardı. Ancak bize bunların son anda karşılanamayacağı söylendi. Daha sonra bizim geri çevrilen talebimizdeki standartların başka bir ülke için istisnai olarak sağlanabildiğini öğrendik. Bu diplomatik teamüllere de uymuyordu. Bunu kabul edemezdik. İlgili birimlerimiz net bir duruşla görüşmelerini sürdürdü. Sağ olsun Boris Johnson da süreçle ilgilendi. İlk başta sorunun çözüldüğünü ifade etti. Fakat son anda İskoçya tarafının zorluk çıkardığını söyledi. Taleplerimiz yerine getirilmeyince biz de Glasgow'a gitmekten vazgeçtik. Nihayetinde bu sadece kendi güvenliğimizle ilgili değil, ülkemizin itibarıyla da ilgili bir meseleydi. Biz milletimizin itibarını korumakla mükellefiz. Hiçbir yerde ülkemizin saygınlığına, izzetine halel gelmesine müsaade etmeyiz. Daha adil bir dünyayı ancak eşitlikçi bir yaklaşımla kurabileceğimizi de böylece bir kez daha göstermiş olduk".
**
On büyükelçinin hukuka ve teamüllere uymayan hadsiz açıklamasına verilen cevap da aynı haklı oluşun, soylu davranışın sonucuydu. Üstenci bir dille Türkiye'ye talimat vermek, bağımsız mahkemelere müdahale etmeye kalkmak, "derhal..." diye başlayan cümleler kurma cüreti göstermek sadece hadsiz değil haksızdı da.
Viyana sözleşmesini hatırlattı haliyle Türkiye. "Sözleşmeye uymayı taahhüt ettiniz, uymayanı istenmeyen adam ilan ederiz" deyince aşmamaları gereken sınırın gerisine çekildi kendini sömürge valisi zanneden elçiler.
Türkiye güçlü ve egemen bir devlet olmanın gereğini her alanda yerine getiriyor artık.
Pek çok olay yaşadık bunu doğrulayan.
Sınırımızda kurulmak istenen terör devletine verilen/verilmekte olan cevap böyledir.
Doğu Akdeniz'de mavi vatan kararlılığı böyledir.
Toplumun ve devletin içine sızdırılan FETÖ'nün kökünün kazınması da; 15 Temmuz darbe girişimini darbecilerin başına geçirmek de böyledir.
Hem de sadece sömürgecilere değil içerdeki sömürge zihinlilere, ev zencilerine, terör sevicilere rağmen böyledir.
Ve hep öyle olacak.
Bayrağımızla birlikte "daha adil bir dünya mümkün" çağrısı da yükseliyor çünkü.