Erdoğan AK Parti davasının tartışılmaz lideridir. Liderlik ile Genel Başkanlık birbirinden farklıdır.
Genel Başkanlık sıfatı, resmi bir unvandan ibarettir.
Ama liderlik gücünü yürekten alan sarsılmaz bir ideal bağdır.
Erdoğan liderliği, AK Parti’ye inananların ideallerinin ete kemiğe bürünmüş halidir.
Herkes kendinde Erdoğan’ı görmüştür.
Ve herkes Erdoğan’ı kendinden bilmiştir.
AK Parti’yi AK Parti yapan Erdoğan’ın bu gücünü halkın yüreğinden alan liderliğidir.
AK Parti’yi iktidara taşıyan işte bu Erdoğan sevgisidir.
İnsanlar Erdoğan’dan dolayı AK Parti’yi sevip bağrına basmış ve her seçimde AK Parti’yi daha güçlü bir şekilde iktidara taşımıştır.
Erdoğan’ın yedi düvele karşı giriştiği seçim yarışında yüzde 52 gibi bir oyla Cumhurbaşkanlığına seçilmesi, tarihsel anlamda bir büyük devrimdir.
Erdoğan’ın aldığı yüzde 52 oy, kendi partisinin aldığı oydan daha fazladır.
Erdoğan liderliğinin Türkiye sınırlarını çoktan aştığı bilinen bir olgudur.
Kim ne derse desin gerçek şudur: AK Parti demek Erdoğan demektir, Erdoğan demek AK Parti demektir.
Bu AK Parti hareketinin bir kadro hareketi olduğu gerçekliğine aykırı bir durum değildir.
Kuşkusuz Erdoğan liderliği şahsi bir liderlikten öte, milletimizin değerlerini ve ideallerini özünde taşıyan bir liderlik kültüne dönüşmüş bulunmaktadır.
Erdoğan’ın şahsında tecessüm eden bu liderlik kültünü “şahısçılık” biçiminde yorumlayıp “Reisçilik” yaftasına dönüştüren o haddini bilmez fitneciler bu yüzden başarısızlığa her daim mahkûmdurlar.
AK Parti’nin asıl siyasal ve moral gücünü bu liderlikten aldığını söylemeye bile gerek yok.
***
Unutulmaması gereken bir gerçeklik de şudur: Erdoğan meclis tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanı değildir, doğrudan halk tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanıdır.
Halk Erdoğan’ı sembolik bir Cumhurbaşkanı olsun diye seçmedi.
Gerçek bir lider olarak kendisini ve Türkiye’yi yönetsin diye seçti.
***
AK Partililer açısından durum nettir.
AK Partililer Erdoğan’ı başlarından ayrılsın, partileriyle veya hükümetleriyle ilişkisi kesilsin diye seçmedi.
Tam tersine hep başlarında liderleri olarak bulunsun diye seçti.
Lider henüz hayatta iken genel başkanlık koltuğunun anlamının ve mahiyetinin farklı olmasından daha doğal hiçbir şey olamazdı.
Geçmişte Hükümet sözcüsü konumundaki birisinin, liderimize, “Sen Cumhurbaşkanı olarak işine bak, hükümete karışma!” biçiminde meydan okuması, o birilerinin genel başkanlık makamı üzerinden lideri tasfiye etme hesabı içinde olduklarını gösteriyordu.
Malum çevrelerin Erdoğan liderliğini tasfiye etme girişimlerine içimizden birilerinin de destek vermesi AK Partililerin zinhar kabul edebileceği bir durum değildi elbet.
***
Ahmet Davutoğlu, “Liderimize sadakat, mezara kadardır!” diyerek hem vefa, hem de sadakat bahsinde durduğu yeri göstermeye çalışsa da şişkin egoları veya başkaca bağlantıları dolayısıyla o birilerinin Erdoğan liderliğine yönelik hamleleri Ahmet Hocamız üzerinden hayata geçirmek istemeleri krizi tetikledi.
“Reisciler-Hocacılar” diye bir ikiliği sadece parti içinde değil kendi medyamız içinde de seslendirenler zahiren Hocacı gibi görünüp fitne tohumları ekmeye başladılar.
Oysa onlar gerçekte Hocacı değildiler.
Onların Reisle bir hesapları vardı ve Hoca üzerinden bu hesaplarını görmek istiyorlardı.
Bir de kendilerine yeni iktidar alanları açmak isteyenler vardı tabii..
Ahmet Hoca bu çıkışıyla asıl onların oyununu bozdu.
Yaptığı açıklamalarla nasıl bir dava ahlakına, vefa ve sadakat anlayışına sahip olduğunu da herkese göstermiş oldu.
AK Parti’de ayrışma ve çatışma bekleyen fitnecilerin ellerini böğürlerinde bırakan Ahmet Hocamızı AK yürekler hep hayırla yâd edeceklerdir.
***
“Güçlü ve İcracı Liderlik-Koordinatör Genel Başkanlık ve Başbakanlık” denkleminin ideallerimize ve gerçekliğimize uygun bir biçimde tanzim edileceği kongremizle kendimizi yenileyip daha güçlü bir biçimde yolumuza devam edeceğimizden hiç kuşku duymuyorum.
Herkes bilsin ki liderimizin emanetçisi ve davamızın neferi olmak bizim için şereflerin en büyüğüdür.